kapat

23.01.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
GÜLAY GÖKTÜRK(gokturk@turk.net )


Söylemde devrim

Birşeyi kırk kere söylersen gerçek olur diye bir laf vardır. Turizm Bakanlığı'nın Türkiye tanıtımı için kullanacağı temel sloganı "farklılığı kucaklamak" olarak belirlediğini duyunca bu laf geldi aklıma. İşte şimdi ben bu lafa bel bağlamış durumdayım. Hani, önümüzdeki günlerde binlerce defa söylenecek ya bu slogan; belki diyorum, bir bakarsınız söylene söylene gerçek olmuş.

Birşeyi kırk kere söylersen gerçek olur lafı biraz derin düşününce pek de boş bir laf değil hani. Koskoca dil felsefesi bu işle uğraşıyor. Yani dilin düşünce üzerindeki etkisini hafife almamak gerekiyor. Biliyorsunuz, artık en maço erkekler bile tersini söylemek demode kaçtığı ve de hoş bir imaj yaratmadığı için "kadın-erkek eşittir" demeyi pek seviyorlar. Ama dil o kadar da masum değil, bir bakıyorsunuz bir süre sonra erkek kendi ağzından çıkanın etkisinde kalmaya başlamış. Karısı "hadi salatayı da sen yap" dediğinde eskisi kadar zorlanmıyor. Eskisi kadar "cinsine ihanet içinde" hissetmiyor kendini.

Demek ki devletimizin de Serdar Erener tarafından yaratılan bu sloganı söyleye söyleye belki bir miktar içselleştirmesini bekleyebiliriz. Yetmiş yıldır farklılıklardan öcü gibi korkan, her fırsatta "tekliğin ve bütünlüğün" homojen bir kitle olmanın propagandasını yapan devletimizin farklılıkları kucaklamak diye diye, taşıdığımız çeşitlilikleri, birer zaaf olarak değil üstünlük ve zenginlik olarak algılamaya başlayışına tanık olabiliriz.

Öyle ya; iyimser olmakla ne kaybederiz...

***

Aslında önümüzdeki dönemde sadece farklılıkları ele alış konusunda değil, neredeyse bütün temel kavrayışlarda böyle bir süreci yaşamak zorunda kalacağımız anlaşılıyor. Dilin düşünceyi etkilediği, düşünceyi dönüştürdüğü bir transformasyon sürecini...

Son üç-beş aydır Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın, Koalisyon liderlerinin ağızlarından duyduğumuz sözleri düşünüyorum da, neredeyse söylem düzeyinde bir devrim yaşandı Türkiye'de. Yıllardır bir tanesini duymak için yalvar yakar olduğumuz sözler art arda dökülüverdi en yetkili ağızlardan.

Osmanlıdan bu yana iliklerimize işlemiş olan "herşey devlet için" kavrayışı öylece dururken, "herşey birey için" dendiğini işitmek, birey haklarının önceliğinden, devletin kutsallığından arınıp bir hizmet örgütüne dönüşmesinden söz edildiğini duymak az sürpriz miydi örneğin?

Bu kadar yıl, yok kuyruklu Türktür, yok dağda yaşayan Türktür, diye zırvaladıktan sonra Kürt kimliğinin ağıza alınması, daha da ileri gidilip siyasi çözümden sözedilmesi az iş miydi?

Yetkili ağızlarda yaşanan bu "söylem devrimi"nin daha çok dış konjonktürün zorlamasından kaynaklandığını biliyoruz. Ama öte yandan lafzen kabulün, gerçek kabulün kapısını açma ihtimalini de...

Türkiye bu süreci ya ciddi bir transformasyon süreci olarak yaşayacak, ya da bir aldatmaca denemesi olarak.

Eğer ülke yönetenlerin ağızlarından çıkanı kulakları duyuyorsa ve söylediklerini ciddiye alıyorlarsa son birkaç aydır sarfedilen bütün o güzel sözleri yavaş yavaş da olsa içlerine sindirmek ve boş birer laf olmaktan çıkartıp içini doldurmak zorunda kalacaklar.

Ya da, kapısına "Namuslu Mehmet Efendi" yazan adam misali, bir yandan o parlak lafları ederken bir yandan da eski bildiklerini okuyacak, akıllarınca hem dünyayı hem de iç demokratik kamuoyunu kandırmaya çalışacaklar.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır