Yeni yıla iyimser bir bakış açısıyla girdik. 1999'un son çeyreği, deprem felaketinin getirdiği acılarla, ve bunların sosyal, siyasi ve ekonomik boyutlarında yaşansa da, yeni yıl, yeni umutları beraberinde getiriyor. Yaşanan iyimserliğin nedeni, üç ana başlık altında toplanabilir: 1) Koalisyonun belli bir istikrar içinde ve gerekli bazı icraatleri yapmış olarak sürmesi; 2) AB üyeliğine adım atmanın ve geniş anlamlı bir ABD desteğinin yarattığı olumlu bakış açısı; 3) Ekonomi politikalarında -bazı problemlere rağmen- cesur adımların atılıyor olması.
Bu iyimserlik yakın zamanda İMKB'nin performansına da yansıdı. İşin daha sevindirici yanı, yaşanan iyimserliğin nedeninin kısa vadeli politikalara dayalı olmaması. Türkiye'nin kısa ömürlü iktidarlarla, ciddi bir uzun vadeli vizyona kavuşamamaması, yalnızca devleti değil, hepimizin hayatını yakından etkiliyor. İktidarın uzun ömürlülüğü, başarısının göstergesi değil tabi, ancak taşların yerine oturması vakit alıyor. İcraate geçilmesi de bir zaman ve uyum meselesi. Koalisyon en sağlıklı çözüm olmasa bile, elimizdeki 'en olabilir' çözüm olduğundan, şimdilik bu olguyla yaşamak ve ondan en fazla verimi toplamak zorundayız.
Hükümet ekonomik anlamda çok ciddi ve cesur atılımlara imza atmış durumda. Bankacılığın güçlendirilmesi için alınan tedbirler, sosyal güvenlik reformunda mesafe kaydedilmesi, faizlerin düşmesi yolunda istikrarlı bir programa başlanması, bu ciddiyetin göstergesi. Pekçok sektör lideri, Türkiye'nin önünün çok açılmış olduğu görüşünü beyan ediyor. Türkiye piyasasını yakınan izleyen yabancı yatırımcılar, 2000 yılının Türkiye için bir dönüm noktası olabileceği görüşü üzerinde duruyorlar. Hükümetin 'enflasyonu düşürme' programının kredibilitesini yüksek bulan bu uzmanlar, program hedeflerinin popülist politikalara yenik düşmeden uygulanabileceğini umuyorlar.
Hükümet, 2000 yılında Türkiye enflasyonu dörtte bir oranında düşüren ve son derece özveri gerektiren bir hedefe odaklanıyor. Özellikle IMF niyet mektubunun onaylanmasıyla ivme kazanan olumlu beklentiler, İMKB'nin 1999'un son iki ayında dolar bazında yüzde 125'lik prim yapmasına katkıda bulundu. Ekonomideki yatırım hızını düşüren ve sistemi yaralayan kronik yüksek enflasyonun kırılması, çoğumuzun 'görmeden inanmam' reaksiyonunu verdiğimiz bir hedef. Enflasyonun düşmesi, aynı zamanda hisse alımlarını da destekleyen bir unsur. Düşük enflasyon ve faizin hakim olduğu ülkelerde, hisse senetleri öncelikli yatırım araçları konumuna geliyor.
Türkiye'nin yeni ekonomik rotasında, düşük seviyede kalan özelleştirmelerin de devreye girmesi, beklentiler arasında yeralıyor. Burada, özelleştirmelerin politik hedeflerden arındırılması ve özelleştirme sürecinin şeffaflığı öncelik olmak durumunda. Ayrıca özelleştirmelerin, sektörlerin uzun dönemli hukuki çerçevesi çizilerek ve uzun dönemli rekabetçi avantajlar gözönünde bulundurularak gerçekleşmesi, Türkiye açısından faydalı. Bu aşamada, en önemli yanlış, bu rotadan politik amaçlı veya vizyon eksikliğinden kaynaklanan sapmalar yapılması olur.