Şu terazi meselesi!
Karikatür ne kadar önemlidir, iyi bir karikatürist tek bir karede koca bir köşe yazısında verilebilecek tüm mesajı, çoğu kez bir köşe yazısından daha başarılı olarak verebilir. Büyük usta Bedri Koraman da Türkiye'de bunu en iyi yapan karikatür sanatçılarının başında gelir.
Bugüne kadar çizdiği karikatürlerin çoğunu kaçırmamış ve hem gülmüş, hem gönülden alkışlamışımdır. İlk kez geçen Pazar aynı fikirde olmadığım, hatta tenkit ettiğim bir karikatürüne rastladım. Kıyak emeklilikle ilgili bir karikatür çizmiş, altına da "Bununla birlikte eğer milletvekilleri AB'ne uyum yasalarını çıkarır, ülkeyi tam demokrasiye götürür, enflasyonu düşürürlerse benim vergilerimden çalarak maaşlarına ekledikleri parayı helâl ederim. (Rüşvet gibi)" yazmış.
İşte size 21. Yüzyıl Türkiye'si için tamamen yanlış bir mesaj. Tipik bir Türk anlayışı. Şimdiye kadar hep böyle dediğimiz için burnumuz pislikten bir türlü çıkmadı; "Eğer bir (ya da birçok) siyasetçi iyi bir şeyler de üretiyorsa, yaptığı kötülükleri bağışlayabiliriz". İsim vermeyeyim, çünkü oldukça uzun bir liste tutar ama kimler için bu alicenap bağışlamaları yapmadık ki..
Artık yok böyle şey. Bu yasaları çıkarmak, enflasyonu düşürmek zaten hükümetlerin, siyasetçilerin görevi. Orada bunun için bulunmaktalar. Biz görevlerini, yaptıkları için onlara rüşvet vermek zorunda değiliz.
Gerekliyse toplumun da onayıyla yasalar çıkar, maaşlar artar. Gerekli değilse (örneğin; ülkede insanların işsizlikten, açlıktan kendini yaktığı bir dönemde) artmaz. Bu kadar basit..
Sadece uyum yasaları değil, bu yasaları çıkarırken altyapı olarak, kafa olarak da "Batılılaşabilmek" asıl önemli olan. Yoksa bugüne kadar Batı normlarında hiçbir yasamız yok muydu ki böyle kaldık?
Önce kafalar değişecek!
Ve önce de yukarda sözünü ettiğim anlayış.. Ne dersiniz?
Bakan aranıyor!
Bugüne kadar hiçbir dönemde Milli Eğitim Bakanı'na ulaşmakta böylesine zorlanmamıştık. Bir sürü olay arka arkaya geliyor, halkın cevap beklediği bir sürü sorun var, ortada soracak kimse yok. Basına herhangi bir açıklamanın kendiliğinden yapıldığını da duymuyoruz. Toplum için en önemli bakanlıklardan biri olan Milli Eğitim'in toplumdan bu kadar kopuk olması mümkün mü?
AB ile en kısa zamanda bütünleşmek için eğitim sisteminde Avrupa modeli değişiklik yapılacak, başarısız öğretmenin sözleşmesi yenilenmeyecekmiş. Bunu yaparken özel okullarda dahi öğretmenlerin başarısının, öğrencinin yüz milyonlarca lira ödeyerek tuttuğu özel öğretmenler sayesinde olduğu da dikkate alınacak mı, bu konu didik didik incelenecek mi acaba? Soruların biri bu..
İkincisi; depremde birçok öğrenciye mezar olan Düzce'de İzzet Baysal Üniversitesi gerekli araştırma yapılıp, önlem alınmadan; öğrencilere kalacak yer bulunmadan Ocak ayında tekrar açılıyormuş. Veliler isyanda. Bakan'dan açıklama bekliyorlar.
Üçüncüsü; Küçükçekmece'de, okul bahçesindeki foseptik çukurunu görmeyerek (hem de üç çukuru) pırıl pırıl bir ilkokul öğrencisinin ölümüne sebep olan müdür başka bir okula tayin edilmiş.
Bu şaka mı acaba? Böyle bir olayda sadece müdür değil, okul yönetiminin tümüyle görevden men edilmesi gerekir. En azından dava sonuçlanıncaya kadar. Öte yanda oyun oynarken bir arkadaşlarını yere düşüren öğrenciler okuldan atılıyor, dersleri boş geçtiği için "Öğretmen istiyoruz" diye yürüyüş yapan öğrenciler aleyhine öğretmenlerin isteğiyle dava açılıyor.
Acaba Sayın Bakan, öğrencilerin başını bunlar gelirken, okullarda (özel okullarda da) koca bir dersi sadece öğrencilerine hakaret ederek, küfür ederek geçiren veya öğrencilerini hâlâ, bu devirde sille tokat, tekme döven öğretmenlerden, okul müdürlerinden haberdar mı? Bunu yapan öğretmenlerin en ağır şekilde cezalandırılacağı kesin bir dille okullara bildiriliyor mu?
Sözü edilen konuların birinci derece sorumlusu ve muhatabı Milli Eğitim Bakanı'dır. Ama ne yazık ki bu soruların cevabını kendisinden almak mümkün olamıyor. Sayın Metin Bostancıoğlu konuşmaktan bu kadar kaçtığına göre acaba suçlulara verilen "susma hakkı"nı mı kullanıyor dersiniz?
Sylvia
Metin Serezli 2 yıl önce sokakta gördüğü bir köpeği alıp eve getirmiş. Eşi Nevra Serezli önce hiç istememiş ama Metin Bey ısrarlarıyla sonunda kabul ettirmiş. Slyvia'nın senaryosunu gördüğünde o kadar hoşuna gitmiş, kendini bu role öyle yakın hissetmiş ki "Bunu biz oynamalıyız" demiş. Eh, gerçek hayatta yaşadıklarını sahnede oynamanın rolün hakkını daha iyi vereceğine inanmış doğal olarak..
Ne kadar doğru bir iş yaptığını oyunu izleyince anlıyorsunuz. Karşı sayfadaki komşum, sevgili Hıncal Uluç oyunu size anlattı (onu okumayanlar için ben de bir kez anlatayım isterseniz..... Şakaydı Hıncall, şaka !!), ben tekrar etmeyeceğim..
Ancak şunu söyleyeyim, sadece Metin ve Nevra Serezli'nin bütün deneyimlerini konuşturdukları rahat ve keyifli oyunlarını izlemek için bile gitmeye değer. Diğer oyuncuların herbiri de başarılı ama bence Metin ve Nevra gerçekten "çok iyi"ler. Oyunun ve genç oyuncuların başarısında yönetmen "Gencay Gürün'ün kuşkusuz büyük rolü var.
Köpek sahibi olanlar ve köpek sevenler yanlarına mendil almayı unutmasınlar. Finalde kesinlikle ağlayacaklarına bahse girerim. Örneğin; Bekir Coşkun mutlaka ağlayacaktır. Bana inanmıyorsa hemen izlesin!