Çılgın dünyanın yazarı
Sabah New York Times'ın birinci sayfasına bakar bakmaz resmini gördüm. Sonra da haberi okudum.
Yazar Joseph Heller ölmüştü.
Bu ölüm, gençliğimin yazarlarından birini daha çekip götürdü.
"Catch 22"romanını nasıl büyük bir zevkle okuduğumu hatırladım: Hem de iki kere.
Bir başka büyük romancı olan Kurt Vonnegut, Heller'in ölümü üzerine "Belki roman tek başına dünyayı değiştirmeye yetmez ama bir kuşağın bilincini oluşturabilir"diyordu.
"Catch 22"da bizim kuşağın savaş karşıtı görüşümüzün oluşmasına yardım etmişti.
Kitabın kahramanı Yossarian'ı hatırladım.
İkinci Dünya Savaşı'nda İtalya'daki hava üssünde görevli olan Yossarian, 22. maddeden yararlanıp, eve gönderilmeyi planlıyordu.
Bu maddeye girebilmesi için deli olduğunu ispat etmesi gerekliydi.
Ama bir deli nasıl deli olduğunu öne sürebilirdi ki? Bu durumda deli olduğunu söylemeden, aklını kaçırdığını ispat etmesi gerekliydi.
22. maddeden yararlanmasının yolu buydu.
Bu yüzden subaylara diyordu ki: "Benim düşmanlarım var. Beni öldürmeye çalışıyorlar."
"Kim bu düşmanlar!"
"Bilmiyorum ama uçağımla Alman cephesi üzerinde uçarken yerden ateş açıp beni düşürmek, dolayısıyla öldürmek istiyorlar."
***
Romanın en trajikomik sahnelerinden biri de Yossarian'ın sorguya çekilişiydi.
Sorgu heyeti soruyordu:"Yahudilerle komünistlerin işbirliği yapmasını hiç düşündün mü?"
"Düşünmedim efendim?"
"Ne zaman düşünmedin?"
"Her zaman düşünmedim efendim!"
Yaşamımın bazı belalı dönemlerinde böyle saçma sapan suçlamalara, yine saçma sapan cevaplar vermek gerektiğinde hep bu sahne aklıma gelirdi.
"Yurt dışında bayrak yaktın mı?"
"Hayır yakmadım!"
"Ne zaman yakmadın?"
"Her zaman yakmadım efendim!"
***
Heller'in daha sonra yayınladığı "Something Happened!"(Bir şey oldu) romanı da bir baş yapıttı.
Romanın kahramanı Bob Slocum, kapalı kapılardan korktuğunu söyleyerek başlıyordu romana. Her kapalı kapının ardında kendisi aleyhine bir şeyler döndüğünden kuşkulanıyordu çünkü.
Çalıştığı şirkette herkes birbirinden korkuyordu. Ama en tepedeki, herkesten birden korkmaktaydı.
İşte bu Bob Slocum eve dönerken bir trafik kazasına rastlıyor ve meraklı kalabalığın arasına karıştığında oğlunun yerde yatmakta olduğunu görüyordu. Zavallı oğlunu ğöğsüne bastırıyor ve sıkı sıkı kucaklıyordu.
Daha sonra verilen ölüm raporu çocuğun havasızlıktan boğularak öldüğünü belirtmekteydi.
Yani çocuk fazla şefkatten ölmüştü.
***
Çıldırmış bir dünyanın paranoyak insanlarını anlatan sıra dışı bir yazardı Heller.
Bu dünyaya ancak kara mizahla, alayla katlanabilen duyarlı insanlardan biriydi.
Yüreği onu buraya kadar taşıyabildi.
Son yıllarda bütün Amerikan yazarları, aforoz edilmiş günahkârlar gibi manevi bir unutuluş sürgününde yaşıyorlar zaten.
Toplum onlara aldırmıyor.
Ve eğlenceyi kültür yerine geçirerek gününü gün ediyor.
Bizim yazarlarımız bu bakımdan daha şanslı.
Hiç olmazsa onları "tehlikeli" bularak önemseyenler var.