kapat

19.12.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
microbanner
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ALİ ŞEN(alisen@sabah.com.tr )


Onlar ortak, biz pazar mıyız?

Tam üyelik aşamasında hep verici olmalıyız. AB'ye üye olan hep kârlı çıkmadı. Helsinki'de kazanılan adaylık statüsü akılsızca yönetilirlerse, Türkiye için büyük kayıp olur. Onlar ortak biz de pazar kalmaya devam ederiz

Helsinki'deki tarihi toplantı öncesi neler olabileceğini çok yazdım. Türkiye artık, AB'ye üye olmak için aday. Daha evvel de adaydık. Sonradan o statüyü kaybettik. Aday olmak için çok uğraştık.

İsmail Cem, çok başarılı bir diplomat. Bu koalisyon hükümeti hiç kuşku yok ki, tarihimizin en başarılı koalisyon hükümetidir. Cumhurbaşkanımız Demirel'in dünyadaki itibarı büyütktür. Ve bizi Helsinki'de adaylığa kabul ettiler. Çok sevindik. Yunanistan da çok sevindi. PKK da sevindi. Helsinki'de Türkiye için çıkan kararla Türkiye'yi seven de, sevmeyen de sevindi. Girmek için çok uğraştık, bizi almıyorlardı. Zirve öncesi AB Dış Politika ve Ortak Savunma Koordinatörü İspanyol Javier Salona ve arkadaşları Ankara'ya geldi. Hem de adaylığı kabul etmemizi rica etmek için. "Sizi aramıza almayız" diyenlerin, Ankara'ya "gelin aramıza" demek için ricacılar göndermesi tuhaf kaçtı. Yunanistan, Kıbrıs konusunda, Ege kıta sahanlığı konusunda ve diğer sorunlarda, Türkiye'ye zorla, hiçbir şeyi zorla kabul ettiremeyeceğini anladı. Bütün politikalarını değiştirdiler. Ve Türkiye'nin adaylığını veto etmeyeceklerini belirttiler. Helsinki'de, Türkiye için olan en önemli olay budur. Artık Yunanistan bizi veto edemeyecektir. Taviz vermeden hiçbir ortaklık olmaz ancak esas önemli konu bundan sonra. Özgürlükler hiçbir yere verilmedi. Gayet tabii ki bundan sonra da, Atatürk'ün temel şart olarak koyduğu "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" mantığı devam edecektir. Şimdi ne olacak? Büyük toplumsal değişim olacaktır. Halkımızdan önemli fedakarlıklar beklenecektir. Avrupa'nın büyük ülkeleri nüfus olarak azalırken, yeni yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye, nüfusu 90 milyon ile eski kıtanın en büyük ülkesi olacaktır. Yaşam biçimimiz kökten değişecektir. Ulusal egemenlik ve çıkarlarımız Avrupalı'ya devir edilmeyecektir. Ancak, yeni bir anlayışın başlayacağı da kesindir. Tam üye olduğumuzda serbest dolaşım, insanlarımızı en çok ilgilendiren konu olacaktır. Ortaklığa uyum yasaları çıkacaktır. Neler yapılması gerektiği Avrupalı'nın sunduğu 110 bin sayfada yazıyor.

Gorbaçov, dünyayı değiştirdi. Rusya'yı demokrasiye açtı. Ancak, Rus halkı, Gorbaçov'u ülkelerini Batılılar'a bedava teslim ettiğine inandığı için onu asla affetmediler. AB eski üyelerinin içinde de anlaşmazlıklar hep çıkıyor. Akıllı olanlar kazanıyor. Sivil toplum örgütlerimiz, üniversitelerimiz, gönüllü kuruluşlar, fikir dernekleri ve medya, halkımızı Avrupalı gibi yaşamaya hazırlamalıdır. Binlerce saat sürecek üyelik konuşmalarında ülkemizi temsil edenler akıllı ve becerikli olmak zorundalar. Yunanistan ve Avrupalı bizi, Türkiye'yi haklı olduğu tüm konularda, haksız duruma düşürmemelidirler. Türkiye'nin geleceği Avrupa'nın içinde olmaktır. Ancak, Helsinki Belgesi'nin 4. Maddesi'nde "Anlaşmazlıkların çözüme bağlı durum, Ortaklık Konseyi'nce en geç 2004 sonuna kadar gözden geçirilecektir" sözleri, Türkiye'nin o tarihe kadar Kıbrıs ve özellikle Ege sorununu Yunanistan ile çözmesi anlamına gelir. Şayet çözememişse, milletlerarası Adalet Divanı yolunu seçmesi demek olackatır. O zaman Türkiye bu yolu da seçmezse tam üyelik görüşmeleri kesilir ve tam üyelik umudu da biter. Her şey müzakereleri yürütecek insanlarımıza bağlı. Çok akıllılar az akıllıların sırtında hep olmuştur. Tam Üyelik aşamasında hep verici olmalıyız. AB'ye üye olan hep kârlı çıkmadı. Helsinki'de kazanılan adaylık statüsü akılsızca yönetilirlerse, Türkiye için büyük kayıp olur. Onlar ortak biz de pazar kalmaya devam ederiz.

Milenyum ne zaman?
YILBAŞINA 12 gün kaldı. Her yerde milenyum yazılıp, çiziliyor. Bu milenyum da neyin nesi? Milenyum çağ demektir, çoğullaştırırsanız bin yıllık devre veya bininci yıldönümü demektir. 1 Ocak 2000'de yeni bir yüzyıl veya yeni bir bin yıl başlamıyor. 3'üncü bin yıl veya 21'inci yüzyıl 1 Ocak 2001'de başlıyor. Dolayısıyla yeni yüzyılın başlangıcını insanlar bir yıl evvel kutlayacak.

Miladi takvimin ilk gününün tarihi 01.01.0000 değil 01.01.0001'dir. 20. yüzyılın son günü de 31.12.2000 yılıdır. Yani yeni yüzyıla veya yeni bin yıla bir yıl daha var. Bu sistemle hesabı yapan da İtalyan Erkekler Manastırı'nın Başkanı yani Başkeşiş Dionysius Exiıguus. 6'ncı yüzyılda yaşayan bu gökbilimci Hz. İsa'nın doğum gününün 25 Aralık 753 yılında olduğunu iddia etmiş sonra bunun yanlış olduğunu söylemiştir. 753 yılı Roma'nın kuruluşundan sonraya geldiği için karıştırıldığını tarih kitapları yazmaktadır. Amerika'da bazı tarihçiler ise Hz. İsa'nın aslında bilinenden 4 yıl evvel doğduğunu iddia eder. Bu hesaba göre çoktan 2000 yılına girmiş sayılıyoruz. Dünya tarihi milyonlarca yılı katetmiş. Zaman derin ve geniş bir nehir gibi. Hepimiz o akıntının içinde yaşıyoruz. Dünyada bir kıtada tek ülke olan Avustralya yeni yüzyıla resmen girişini 1 Ocak 2001'de kutlayacak. 1 Ocak 1901'de Avustralya Devleti kurulduğu için onlar da kuruluşlarının 100'üncü yılını kutlayacaklar.

Bu 1999 yılı hayırlısıyla bir gitsin de...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır