Ankara'da Türk-İş var(dı)
Bugün Ankara'da "Türk-İş Büyük Kongresi" toplanıyor... Eskiden "Türk-İş" denince, yer yerinden oynardı... Ya şimdi?
Türk-İş Kongresi "kimsenin umurunda değil."
1960'larda... 1970'lerde...
Seyfi Demirsoy'lu, Halil Tunç'lu dönemlerde...
"Ankara'da Türk-İş var" denilirdi.
O Türk-İş ki...
Emeğin "sigortasıydı."
Bugün hiç "Ankara'da Türk-İş var" diyeni... Böyle bir "sloganı" haykıranı duydunuz mu?
***
Türk-İş 1952'de kuruldu.
1960'ların ilk yıllarında... Ecevit'in Çalışma Bakanlığı yaptığı dönemde "tırmanışa" geçti.
1967'de DİSK'in kuruluşu ile birlikte, bir "bölünme" yaşadıysa da...
"Gücünü" korumayı başardı.
1980'lerde "iniş" başladı.
1987'de "yeni demokrasi hareketinin içinde yer alarak... Siyasi yasaklara karşı çıkarak" itibar tazeledi.
1991'de kurulan Demirel-İnönü koalisyonu sırasında "sözü dinlenir... Düşüncesi sorulur" hale geliyordu ki...
Demirel "yukarıya" çıktı.
İnönü "evine" döndü.
O tarihten sonra da...
Türk-İş "geri geri" gitmeye başladı.
Şimdi ise "tarihinin en zayıf dönemini" yaşıyor.
***
Aslında siyasetin "sorunu" neyse...
Türk-İş'in sorunu da o.
Sorun "okulsuzluk."
Sorun "araştırmaya sırt çevirmek."
1960'larda, "altın yıllarını" yaşadığı dönemde Türk-İş'in araştırma merkezinde Doğan Avcıoğlu çalışıyordu.
Avcıoğlu, ünlü "Türkiye'nin Düzeni"ni, Türk-İş'te yazdı.
1970'lerde Türk-İş, Samsun'da "kolej" kurdu.
Ya şimdi?..
Araştırma "dama" atıldı.
Samsun'daki kolej "ambar" yapıldı.
Araştırmasız, okulsuz, kitapsız siyaset nasıl saygınlık yitirdiyse...
Türk-İş de öyle.
***
Sokaktaki vatandaşa sorsak:
- TEMA Vakfı mı daha popüler, yoksa sendika mı?
Veya:
- AKUT mu daha saygın, yoksa siyaset mi?
Siyaset de, sendika da "böyle bir anketi" yapabilmeli.
Ve çıkacak sonuca göre...
Kendisine "çekidüzen" vermeli.
***
Avrupa'da üçbuçuk milyon Türk yaşıyor.
Türk-İş'in bu üçbuçuk milyonun "temsilciliğine" soyunması gerekmez mi?
Avrupa'da bir "büro" açması, icap etmez mi?
Seyfi Demirsoy'lu, Halil Tunç'lu Türk-İş'in Almanya'da "bürosu" vardı.
Sonra "hangi akla hizmetse" kapatıldı.
***
Sendikasız demokrasi "tek kanatlı kuşa" benzer.
Çırpınır, durur ama... Uçamaz.
Bir gün Sincan'da "tanka" çarpar, bir başka gün "yüzde on barajına."
Kan kaybeden Türk-İş sadece kendisini değil, rejimi de hırpalıyor.
***
Yazımızın sonunda bir soru sorsak:
- 1952'den bu yana, Türk-İş yönetimine hiç "kadın" girdi mi?
Hayır... Girmedi.
Oysa "kadın uygarlıktır."
Kadına kapı kapatarak "siyaset üretmek" mümkün mü?.. Koskoca Türk-İş'e, örneğin kadın sendikacı Yaşar Seyman yük mü?
Türk-İş'çiler gücenmesin, "dost acı söyler."