Yok Türkiye'nin durumu, yok Dünya'nın durumu, yok Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin alacağı karar, yok Seattle'da toplanan Dünya Ticaret Örgütü, derken; birden bizim evin durumu çıktı ön plana...
İstanbul'daki elektrik kesintileri bizim buraları da vurmaya başladı. Sabahları 10.00-12 arası, akşamları 17.30-19 arası...
12. katta oturmanın bedelleri büyüdükçe büyüyor gibi...
Kocaeli ve Düzce depremlerinin, gelecekteki Marmara depremine gizli bir postacılık yapıyormuşcasına kökten zangırdattığı salonla, sağa sola salladığı tablolar bir yana; şimdi de elektrikler kesilince, 250 basamak merdiveni inip çıkma olasılığı dudak uçuklatıcı bir tehdit olarak girmeye başladı gündeme.. Soğuyan kaloriferlerle kesilen sular da cabası...
Sabahları kazak kazak üstüne giyerek, cesetleşmiş masa lambasını kenara itip, sisli puslu bir havanın camlardan uzanan kirli aydınlığında, yazmaya çalışsak dahi yazıyı; faks olmayınca nasıl geçeceğiz gazeteye bilemiyorum...
Çaresiz elektriklerin gelmesini bekleyeceğiz.
Her ihtimale karşı prize takınca dolan, bir de ev akümülatörü aldım; bakalım gerektiğinde faksı da çalıştırabilecek mi?
Tekrarlayıp durmaya gerek yok; biz "teknik devlet" örgütlenmesini kıvıramıyoruz. Ne depremlere karşı gerekli önlemleri alabiliyoruz, ne su baskınlarına karşı, ne de enerji yetersizliğine karşı...
Arada sırada Sincan'da tankları çıkarıp ince ayar yapmaya kalkmak da; ne paranın dandikliğini düzeltebiliyor, ne Susurluk ahtapotunu saydamlaştırabiliyor, ne de çağdaş bir yaşam ortamı yaratabiliyor ülkede insanlara...
"Şanlı atalarımız, önce vatan, kanımızın son damlasına kadar..." edebiyatıyla koca bir yüzyıl daha geçti...
Ve Hazine'den geçinmeliler, dişe dokunur bir maarifet gösteremediler pek; bol bol palavra sıkmaktan gayrı..
Bakıyorum da, beyefendilerimizin irikıyımları globalleşme sürecini görmezlikten gelmeye pek yatkınlar...
Gerek Kafkaslar, gerek Balkanlar, gerek Ortadoğu üstüne yapılan analizler; ya hep petrol kaynakları üstündeki devletler arası rekabete dayatılıyor; ya devletler arası nüfuz bölgeleri itiş kakışına..
Kimse de petrolün ve hatta doğal gazın yavaş yavaş tahtından inme olasılığı üstünde durmuyor.
Oysa 21. Yüzyılın, eski koşullanmaları tümden değiştirici kimliğini çok daha bol ve ucuz olan yeni enerji kaynakları saptayacak...
Gerek Kafkaslar'da, gerek Balkanlar'da, gerek Ortadoğu'daki devletler arası hareketlenmelerin bir perspektivi de, globalleşmeyi engelleyici bir tutuculuğun -örneğin yerel milliyetçi hareketlerin- şimdiden tamponlanması amacı olabilir...
Tıpkı bizim Güneydoğu'ya 22 büyük Amerikan firmasının gelmeye hazırlanması gibi...
Bize kalırsa yeni kuşaklar globalleşme sürecine göre hazırlamalı kendilerini...
Ancak o süreç dönüştürecektir Türkiye'yi de, çok daha teknik bir örgütlenmeye...