AÇIL SEZEN
Türkiye'de bu yıl yapısal sorunlar nedeniyle boynu en bükük kalan sektör turizm oldu. Turizm gelirleri bir önceki yıla göre yüzde 45 azalışla yaklaşık 5.5 milyar dolar düzeyinde kalan Türkiye, aynı kaybı turist sayısında da yaşadı. 1997 yılında Türkiye'ye gelen turist sayısı 10 milyon civarındayken, bu rakam 1999 sonunda 7.4 milyona düştü. Yani 1999, Türkiye için korkulduğu gibi "kayıp bir yıl" oldu. Peki, Türkiye'de bu kadar büyük düşüşe neden olan unsurlar nelerdi? Tüm bunları Skal İstanbul Ofisi Başkanı Hülya Aslantaş'a sorduk...
Türkiye ne oldu da turizmde bu duruma düştü?
Hep konuşulan iki şey var: İlki Öcalan'ın yakalanmasıyla başlayan terör korkusu. İkincisi deprem. Bunlar Türkiye'yi tabii baltaladı, ama bizce neden sadece terör ve depremle sınırlandırılmamalı. Satacağımız ürün eksiksiz. Ama biz bunun pazarlamasını yapamıyoruz. Herkes tanıtım diyor, ancak tanıtım için yapılması gereken değişiklikler var.
Ne gibi?
Pazarlama sorunu sadece tanıtım değil. Türkiye'nin yurtdışında pazarlanması işi seyahat acentalarının üzerinde. Devletin genel bir rolü var, ama Türkiye'yi asıl satan acentalar. Onların bağlı oldukları kuruluş ise TÜRSAB. Ama TÜRSAB, 25 yıllık bir mevzuatla yönetiliyor. 25 yıl önce bırakın Türkiye'yi, dünyada bile turizm çok yeniydi.
Bu mevzuatın eksiklikleri neler?
Bugün 5 bin tane seyahat acentası var. Ama bunların kaçı gerçekten verimli olarak çalışabiliyor? Her isteyene kriterlerine, iş çaplarına bakılmadan acenta açma izni verildi. Buna da rekabet, liberal ekonomi gibi kılıflar uyduruldu. Ama bu ülkede birçok zengin insan boşta kalmasın diye kızına acenta açtı.
Firma sayısının artmasının sakıncası ne?
5000 firmanın kaç tanesi verimli çalışabiliyor? Bu ortamda yüksek verim sağlama imkanı var mı? Şu anda seyahat acentalarının hiçbiri para kazanamıyor. Çünkü pasta küçük ve pay alabilmek için herkes fiyat kırıyor. Sadece satış adedine bakıyorlar. Sırf sıcak para gelsin diye uğraşıyorlar. Herkes "Çark dönsün, para kazanmasam da olur" diyor. Ama bunun nereye kadar gidebileceğini düşünmüyor. Türkiye'yi bedava satmaya başlıyoruz. Buna hakkımız var mı?
Siz ne öneriyorsunuz?
Bence artık kendimize gelme zamanı. AGİT de buna vesile oldu. Bu kadar dibe vurduktan sonra yapılacaklar belli. Devlet ve özel sektör elele hareket etmeli. Turizm bir devlet politikası haline gelmeli. Çünkü devletin en kolay para kazanabileceği sektör turizm. Çok iyi bir tanıtım kampanyası yapılması gerekiyor.
Bu yıl hükümet 40 milyon dolar tanıtım bütçesi ayırdı. Eximbank kredileri verildi. Bunlar yeterli mi?
Ben Eximbank kredilerini istemiyorum. Devlet hiçbir seyahat acentasına kredi vermesin. Çünkü bu, acentaların kendilerini kandırmaya, ayakta uyumaya devam etmelerine yardımcı oluyor. İnsanlar çarkın döndüğünü görünce para kazanıp kazanmadığına, ülkeye para getirip getirmediğine bakmıyor.
Acentaların kendi içinde mi yeniden yapılanması gerek?
Evet. Acentalar uzmanlaşmaya gitmeli. Kongrede başarılı olan yurtdışı tur yapmasın, iç turizm yapan diğerlerine el atmasın. Fiyat kırıp kâr marjı düşürmekten başka bir işe yaramıyor.
Hülya Aslantaş'ın, Türk turizminde bu yılki sıkıntıların tekrarlanmaması için öngördüğü reçete şöyle:
* Devlet turizme inansın. Çünkü turizme ektiğini hemen biçersin. Fabrika gibi 5 yıl beklemezsin.
* Devletin paraya ihtiyacı var. Bunu en kolay kazanabileceği yol turizm.
* Bir Tanıtma Konseyi kurulmalı. Hükümetin kaynakları ile özel sektörün kaynakları birbirine eklenip ortak kasa yapılmalı.
* Ciddi bir halkla ilişkiler ve reklam firması ile anlaşılmalı.
* Devlet Eximbank kredisi vermesin. O kaynak tanıtıma yatırılsın.
* Yakaladığımız rüzgarı, yurtdışındaki sanatçılarımızın imaj elçiliğiyle besleyelim.
* Sayıları amip gibi artan acentalar uzmanlaşmalı.
* Fiyatlarda belli bir standart oluşturulmalı. Böylece herkes para kazanabilir.