Geçen hafta, Paris Salle Pleyel salonunda prova yapıyoruz. Moskova Senfoni Orkestrası'nı büyük maestro Zubin Mehta yönetiyor.
Provanın başlangıcında Mehta'ya diyorum ki: "Daha önce size bildirdiğim gibi Türkiye'den bir müzisyen arkadaşımızla birlikte geldik. Kanun adlı enstrümanı çalıyor. Piyano yerine kanun çalınmasını istiyorum."
Tanıdığım bütün büyük insanlar gibi son derece olgun, efendi ve alçakgönüllü olan Zubin Mehta "Tabii" diyor "Memnun olurum!"
Ustanın bunu söylemesi önemli. Çünkü yöneteceği senfoni orkestrasına herhangi bir geleneksel aleti eklemek büyük risk. Ya akort tutmazsa, ya müzisyen senfoni orkestrasına ayak uyduramazsa?
Bütün bunları bildiğim için "İsterseniz önce bir dinleyin!" diyorum.
Halil Karaduman kanunu kutusundan çıkarıyor ve dünya orkestra standardına göre 442'ye ayarlamaya başlıyor.
Zubin Mehta kanunun tellerini, mandallarını görünce şaka yapmadan duramıyor: "Şimdi bunun akordu saatler alacak. Ravi Şankar'la çalarken, bütün bir gün onun sitarını akort etmesini beklerdik."
"Öyle olmayacak maestro!" diyorum.
Gerçekten de Halil, birkaç dakikada hazır hale geliyor.
Zubin Mehta'nın kanunu tanıması için bir şeyler çalmasını rica ediyorum. Açışlar yapıyor, makamdan makama geçiyor, bu arada Zubin Mehta'nın yöneteceği, New Age Rhapsody'deki şarkılarımı çalıyor.
Zubin Mehta giderek daha büyük bir ilgiyle izliyor Karaduman'ı.
Bu müthiş performans bittiği zaman, artık hiçbir kuşkusunun kalmadığını anlıyorum.
Tam o sırada bana çok şaşırtıcı bir şey söylüyor:
"Verdi'nin Otello operasının ikinci perdesinde mandolin vardır." diyor. "Oysa olay bildiğiniz gibi Kıbrıs'ta geçiyor. Kanun, mandolinden daha fazla yakışır. Bu eseri kanunla icra etmeyi öneriyorum."
"Haklısınız maestro!" diyorum. "Bu bizim için büyük bir onurdur."
Carl Orff'un Carmina Burana eseri Türkiye'de de çok sevilir.
Bu eserin Viyana'da plak yapılan bir icrasında bağlama kullanıldığını ve plakta "Turkish lauta" yazıldığını biliyor muydunuz?
Geçen Pazar katıldığımız Binyıl Konseri'ndeki dünya ünlülerinin hepsinde olgun bir tavır ve insan sıcaklığı gördük.
Konserden sonra Pierre Cardin, sahibi olduğu Chez Maxim's salonunda bir davet verdi. Orada Gregory Peck, Sidney Poitier, Peter Ustinov, Lionel Richie, Zubin Mehta, Federico Mayor, Barbara Hendricks, Grace Bumbury gibi ünlüleri görmenizi isterdim.
Şöhreti, parayı, dünyaca tanınmış olmayı aşmışlardı. İnsanoğlunun tek gerçek değeri olan "insani tavır" öne çıkmıştı hepsinde.
Kompleksten, kıskançlıktan, kötü niyetten ve cehaletten iz yoktu hiçbirinde.
Adam gibi adam, kadın gibi kadındı hepsi.