Internetin suiistimali...
Türkiye'de yayınlanmış en iddialı ansiklopedilerde Internet diye bir madde başlığı bulamazsınız. Internete sözlüklerde de rastlamanız mümkün değil. Oysa Internet artık çoluk çocuğun dilinden düşmeyen gündelik sözcük haline geldi.
Internet giderek yaşamımızın en önemli ve muhtemelen en tehlikeli silahı olmaya aday gözüküyor.
***
Ankara Üniversitesi'nce düzenlenen Beşinci Internet Konferansı, Internetin değişik boyutlarını tanıtmayı, tartışmayı ve toplumsal verimliliği artırmayı amaçlamış. Geniş kapsamlı tartışma başlıkları hemen dikkat çekiyor. Konferans, Internete ilişkin 25 konunun ele alınmasını öngörmüş.
Demokrasinin geliştirilmesinde Internet tekniklerinin kullanılması iki başlık altında ele alınmış.
Birincisi, "sivil toplum örgütlerinin Internet aracılığı ile demokrasiye katkısını" taşıyor.
İkincisi, "TBMM, demokrasi ve Internet" üçgeninde Türk siyasal yaşamına yapılabilecek katkılar ele alınıyor.
Pekiyi bu amaçları bu aşamada gerçekleştirmek mümkün mü?
***
Internetle tanışan Türkiye'nin bu büyük imkanı nasıl kullanacağını merak ediyorum. Internetin radyo gibi, televizyon gibi kolayca ayağa düşmeyeceğini ve düzeyini koruyacağını sanıyordum. Yaratıcılığın egemen olduğu Web sayfalarında içerikleri zengin, estetiği dikkat çeken güzellikler yansıtılacağını umuyordum.
Merak ettiğim her şey korkuya dönüştü.
Herkes Interneti dilediği gibi kullanabileceği bir keyfilik alanı olarak algılamaya ve uygulamaya başladı.
Her gün (e-mail) sayfalarına gelen yüzlerce sorumsuz iletide, ne düzeyli bir içerik, ne izlenebilir güncellik, ne de bakılabilir güzellik bulmak mümkün...
Klavyenin başına geçen, bulabildiği her elektronik posta adresine canının çektiği şeyleri yazıp göndermekte kendini özgür hissediyor.
Belki de düşünce ifade özgürlüğünün henüz sınırlanamadığı ve yasal tehdit altında olmadığı tek alan elektronik posta olduğu için keyfiliğine sınır tanımadan bu aracı kullanıyor.
Saçma sapanlığın bilgi alışverişi olduğunu zanneden haberleşme grupları oluştu. Aklına gelen her şeyi bu yolla başkalarına aktarmayı önemli bilgi alışverişi sanan ve bu iftihar ile böbürlenen kadrolar dikkat çekiyor.
Bu amaçla kurulan iletişim grupları var: Bu gruplar ileti laübaliliğini gidermek sorumluluğunu yüklenmedikleri için sistem işlerlik kazanmaktan çok rahatsızlık veren boyutlara yöneliyor.
Türkiye, Internet hukukunun bulunmayışından kaynaklanan korkutucu bir başıboşluk içinde.
***
Interneti devlette, siyasette, toplumda devrim yapmanın işlevsel gücü olarak tanımlıyordum. Toplumsal misyonerler gibi, tarihteki ve sosyolojideki yerini alacağını umuyordum. Sivil toplum örgütlerinin yaklaşık 200 yıllık geçmişinin amaca en yaklaştığı aşamadaki temel araç olacağını hissediyordum. Türkiye, 2000 yılının eşiğinde Interneti tanıdı. Tanıyınca hoşuna gitti. Bu aracı inatla sevginin karıştığı duygusallıkla kullanmaya başladı.
Hepimiz Internetten hoşlandığımızı, yararlandığımızı ve önemli olduğunu ileri sürüyoruz ama, ne onu kavrayabiliyor, ne tanıyor, ne anlıyor ve ne de üzerinde anlaşabiliyoruz...
***
Usta öykücü Orhan Duru'nun "İstanbulin"de tanımladığı toplumsal şaşkınlığı hatırlıyorum. Türk Internet dünyasının yeni kullanıcılarında, böyle bir şaşkolozluk var.
Tıpkı Duru'nun güzel sözcükleriyle betimlediği gibi "Akışa ayak uydurmak gerek; yoksa en iyi bildiğiniz yeri bile tanıyamıyorsunuz. Üzerinden asma yollar, köprüler geçmiş, gökdelenler dikilmiş top oynadığınız çayırlara... Şaşkoloz durumu bu... Bu yüzden köylü gibi kalıyorum çoğu kez..."
Çağımızda habere, bilgiye, kültüre ulaşmak temel özgürlükler tanımı içinde yeralmıştı. Bireyin özgürlüğünü ve tanımını bu noktadan başlatıyorduk.
Bu önemli noktayı Internet suiistimaliyle kirletmeye başladığımızın farkında mıyız acaba?