Seda'yı ancak Allah ıslah eder!..
Seda iflah olmaz bir hastalığa yakalanmış.. Benim gücüm yetmez.. Dünya üzerindeki hiçbir doktorun da yetmez.. Onu yukarıya havale edip "Allah ıslah etsin" diye dua etmek dışında yapacak şey yok..
Duygu ile feminizmi tartışırdık yıllar önce..
"Bir başlarsa duracağı yer belli olmaz" diye itiraz ederdim.. "İnsan hakları diyelim, beraber savaşalım. Ayırma kadını insandan ayrı bir mahluk gibi.. Bak Amerikalılar başlattılar, ucu nereye geldi" diye..
"Biz duracağımız yeri biliriz" derdi Duygu..
İşte çırağı Seda'yı görsün de iftihar etsin, nerelere geldik..
Yahu hukukun bir temel ilkesi vardır.. Kaynağı 1789 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesindedir. Fransız İhtilali hani.. Hatırlar mısın Seda.. Altında Türkiye'nin de imzası bulunan Avrupa İnsan Hakları andlaşmasında da kayıtlıdır..
"Her insan, suçluluğu kanıtlanana kadar suçsuzdur."
Bu ne demektir bilir misin Seda.. Ne anlama gelir bilir misin?..
Hiç kimse suçsuz olduğunu kanıtlamak zorunda değildir..
Hukuk burda başlar.. Demokrasi burda başlar..
Tarihte sadece tiranlıklarda, kanlı diktarörlüklerde, faşist ve komünist rejimlerde istenmiştir, insandan suçsuz olduğunu kanıtlaması..
Seda diyor ki..
"Kadına tecavüz olaylarında kadın tecavüze uğradığını ispat zorunda kalmıştır. Oysa erkek etmediğini ispat için uğraşmalıdır.."
Düşünebiliyor musunuz?..
Seda hanım savcılığa gidecek..
"Hıncal bana tecavüz etti" diyecek..
Sözü senet.. Adli tıbba sevkedip muayene etmeyecekler, gerçekten tecavüze uğramış mı, uğramamış mı?.. Gerekirse DNA incelemesi ve Hıncal'ın DNA'sı ile karşılaştırılması için, mikroskobik alıntılar da yapılmayacak..
Kadının tecavüze uğradığını kanıtlamasına gerek yok ya..
Polis gece yarısı Hıncal'ın evini basacak..
"Yürü" diyecek "Karakola.. Hakkında şikayet var.. Kanıtla bakalım Seda hanıma tecavüz etmediğini.."
Ve Hıncal işini gücünü bırakacak, milyonlarca lira verip avukatlar tutacak ve hayatında yüzünü görmediği (mesela) Seda hanıma tecavüz etmediğini kanıtlamaya çalışacak..
Gülmeyin.. Sakın gülmeyin..
Bu kadınlar için yayınlanan ciddi bir gazetede ciddi ciddi ileri sürülen bir tezdir.. Bu tez kabul edilse bu ülkede neler olabilir, varın siz tahmin edin..
Bu kadar da değil, Seda'nın tezi..
Bakın daha neler diyor..
"Kadın arabanın arkasına geçip pantolonunu kendi çıkarmış olabilir. Ama sonradan vazgeçmiş olamaz mı?.. Bir anda adamın bir bakışı, bir sözü, bir davranışı sebebi ile sevişmek isteğini yitiremez mi?. Bu durumda erkeğin tecavüz etmesi mi gerekir?.."
Dikkat buyurun ayrıntıya.. Önce adı sevişme.. Kadın vazgeçtiği anda, adı tecavüz oluyor, erkek de tecavüzcü..
Örneğimi, tüm okuyucular mazur görsün, ama Seda'nın söylediğinin hukuksal örneğini veriyorum şimdi..
Ayşe hanım, Ahmet beyle sevişmek için arka koltuğa geçiyor. Soyunuyor.. Sevişmeye başlıyorlar.. Tam doruğa doğru giderlerken Ahmet bey "Yavrum benim" diye haykırıyor. Ayşe hanım birden irkiliyor.. "Vay bu ne kıro bir herif" diyor ve haykırıyor:
"İstemem.. Hemen çekil.."
Tam o anda, tam Ayşe hanım "Çekil" diye haykırdığı anda, Ahmet bey çekilmezse eğer, tecavüzcü durumuna düşüyor..
Mantığa bakın.. Hukuka bakın..
Şimdi bu kafa "Oku kızım Seda.. Öğren kızım Seda" demekle düzelir mi?..
Allah ıslah etsin..
ooo
Buralara nerden geldik..
İtalya'daki meşhur olay.. Seda bir yazı yazmış "Erkekler" diye başlıyor, "Erkekler" diye bitiriyor..
"Yapma Seda, etme Seda.. Bireysel, münferit olayları tüm erkeklere yayma.. Erkeklerin topunu düşman gibi görme" dedik.. Örnek de verdik.. "Tecavüze uğrama fantezileri olan bir yığın kadın tanıyorum. Şimdi bunlar var diye, `Bütün kadınlarda tecavüze uğrama fantezisi vardır' diyebilir miyiz" diye sorduk..
Okuduğunu anlamadı.. Kibar olmak için "Anlamadı" demedik. "Dikkatsiz okumuş" dedik.. Israrla iddia etti, lafı saptırmak için.. "Bütün kadınlarda tecavüz fantezisi varmış" demişiz.. Yalan.. Erkekse (Bu hitabı hakketti..) yazımın o bölümünü sütununda yayınlar. Kimin neyi nasıl anladığı da ortaya çıkar..
İtirazımız, sadece ve sadece Seda'nın feminist kafasının erkeklere, tüm erkeklere saldırmak için bahane aramasında..
Ama kafa şartlanmış.. Öyle şartlanmış ki, anlamamakta ısrar edecek.. Hala edecek..
Etsin ne yapalım..
Biz diyeceğimizi en başta dedik..
Allah ıslah etsin!..
Mutluluk Formülü!.
İngiliz ve Amerikalı bilim adamları mutluluğun gizli formülünü matematiksel bir ifade ile yazmışlar..
r=h(u(y,z,t)+e
Hepsi bu kadar..
Şimdi bu harfler neyi ifade ediyor:
r, insanın kendi hissettiği mutluluk düzeyi.
h, matematiksel katsayı
u, gerçek mutluluk düzeyi
y, gerçek gelir
z, kişisel ve doğumdan gelen karakteristikler
t, yaşanan zaman
e, yanılma payı.
Formüle göre, para bal gibi saadet getiriyor. Uzmanlara göre, öteki mutluluk kaynakları da paraya çevrilebiliyor.
Örneğin uzun süren bir evliliğin getirdiği mutluluk, yılda ekstra 100 bin dolar kazanmaya eşit. Buna karşılık işini kaybetmek, mutlulukta 60 bin dolarlık bir kayıp demek.
İki ülkede 100 bin denek arasında yapılan araştırmaya göre, en mutlu insanlar kadınlar.. Eğitim düzeyi, evlilik ve anne ve babalarının boşanmamış olması kadınlarda en yüksek düzeyde mutluluk sebebi. Evlilik dışı yaşayan kadınlar, yalnız yaşayanlara göre daha mutlu, ama evli hemcinsleri kadar değil.
Kadınların en mutsuz yaşları 40.. Erkeklerin 43!..
Hakan ile Utku!..
"Dünyanın en okumayan insanları gazetecilerdir" dememek için kendimi güç tutuyorum..
Hakan ile Utku, bizim köşede bir harika yazdılar, David Copperfield üzerine Tatil Keyfinde..
Biri İnternete salmış yazıyı, imzayı almadan..
Melih Aşık kendi köşesine aldı.. İnternetten.. Sitem ettik.. "Bu köşeyi hiç okumuyor musun" diye..
Sitemimizin çıktığı gün, bu defa bizim Bayan Sabah'ta ayni yazı gene "İnternetten" diye çıkmaz mı?..
Bu defa "Okunmayan sade ben değilim, seni de okumuyorlar" Melih diye yazdık..
Üç gün geçmedi, bu defa Posta'da Füsun Özbilgen, belli ne beni, ne Melih'i, ne Elif'i okuyor, o almadı mı köşesine yazıyı..
Vallahi pes, billahi pes..
Gazete önlerine takım geliyor, yani para verip de almıyorlar. İnsan okumasa da bir göz atar, "Yahu bunlar ne yazıyor, ben ne yazıyorum" diye..
Okumadan nasıl köşe yazıyorlar peki?..
Efendim milli özür:
"Okuyorum da, o gün nasılsa gözümden kaçmış.."
Bu David Copperfield gerçekten büyük sihirbaz.. Kendisi ile ilgili bizim köşede çıkan yazıyı gözlerden kaçırmış ki, üç ayrı gazetede daha köşe yazısı olsun..
Bu herifi gidip görmek farz oldu..
ooo
Bunları diyorum da.. Bakın benim başıma ne geldi..
Son kitabım Herşeye Rağmen Sevgi'yi kitap fuarında, tam imzaya oturduğum anda gördüm.. Soluk almadan bastık imzayı.. Eve gelip kitabı karıştırınca, başımdan aşağı kaynar sular döküldü..
Hakan ile Utku'dan seçtiğim duvar yazıları var.. Tatil Keyifleri var, hiç birinin altında çocukların imzası yok.. Yani bilmeyen, bunların hepsini benim yaptığımı sanır.
Geçmiş yıllarda böyle bir hataya düşmedik. Editörüm Hüsnü Terek de yurt dışında olduğundan soramadık. Sorsak ne olacak.. Kitap çıkmış.. Dağılmış bile.. Korsanlar izin verir de, ikinci baskı olursa, ancak o zaman düzelecek..
Sevgili Hakan.. Sevgili Utku..
Sizi çok seviyorum.. Herkes de çok seviyor.. Ama bakın işte sakınılan göze çöp nasıl batıyor!.
Ama bilirim siz bunu da mizah konusu yaparsınız şimdi!..
Pazar Neşesi
Fıkra tam zamanında geldi, Uğur Pembecioğlu'ndan..
Üç delikanlı ıssız bir plajda yürürlerken bakmışlar, kumların üzerinde çırılçıplak güneşlenen harika bir sarışın..
Birinci delikanlı hemen kadının üzerine uzanmış. Sevişmeye başlamış.. Tam o sırada kadın "Çocuğun adı ne olacak" diye sormuş.. Delikanlı fena halde irkilmiş, kadının üzerinden kalkmış, arkasına bakmadan kaçmış..
İkinci delikanlı uzanmış kadının üzerine.. Başlamış sevişmeye.. Tam o sırada kadın "Çocuğun adı ne olacak" diye sormuş.. Delikanlı donmuş kalmış önce.. Sonra fırlamış kadının üstünden. Arkasına bakmadan kaçmış..
Kenarda olup bitenleri seyreden üçüncü delikanlı cebinden bir prezervatif çıkarmış.. Takmış ve uzanmış kadının üzerine.. Kadın tam o sırada "Çocuğun adı ne olacak" demiş. Adam aldırmamış, devam.. Kadın gene sormuş.. Adam devam.. Sonunda delikanlı işini bitirmiş, lastiği çekmiş almış, bir düğüm atmış tepesine ve var gücü ile denize fırlattıktan sonra, kadına dönmüş:
"Eğer bunun içinden çıkabilirse, onu David Copperfield diye çağırırız!.."
EĞER
..heykelinizin yapılması gerekseydi, tarihte hangi heykeltraşın yapmasını isterdiniz, niçin?.
..bütün gardrobunuzu hayatınız boyu ayni modacının ya da modaevinin doldurması şart olsaydı, kimi seçerdiniz, niçin?.
..tarihte bir insanın tüm hayatını aynen yaşama
şansınız olsaydı, kimi seçerdiniz?..