Türkler'in özellikleri konusunda derin incelemeler yapmış olan bazı Amerikalı uzmanlar, Türkiye'nin de, "yeni dünya düzeni"nin koşullarına uyum sağlamasını isteyen Başkan Clinton'a, İstanbul'u ziyaretinden önce şu önerilerde bulunmuşlar:
- Türkler ne söylerlerse söylesinler, asla karşı çıkmayın. İnsan haklarına saygılı olma konusunda yapacakları vaatlere inanmış görünün. Faili meçhul cinayetler sorusuna hiç değinmeyin. Her depremde neden öncelikle resmi yapıların yıkıldığını kesinlikle kurcalamayın. Yolsuzluklarla kaçakçılıkları da gündeme getirmediğiniz zaman, çok büyük bir sempati ve etkinlik kazanırsınız.
Clinton:
- Evet ama, demiş, o zaman yeni dünya düzeninin bilincine varamazlar ki?
Uzmanlar:
- Depremzedelere yeni çadırlar verirseniz, hemen algılarlar özünü yeni dünya düzeninin, demişler. Kızılay'ın verdiği çadırlar, 700 yıl önceki Kayı aşiretinin yaşadığı çadırların da çok gerisinde olduğu için; Türkler, dünyanın kötüye gittiğine inanıyor ve yalan dolan, yuttur kaydır yöntemleriyle kötüye doğru giden bir dünyaya uyum sağlamaya çalışıyorlar. Şayet önce çadırları değiştirirseniz, o zaman çok daha kolay anlarlar dünyanın iyiye doğru gittiğini. Siyasetçiler ne söylerlerse söylesinler kafa sallayın ve önce çadırları hemen değiştirmekle başlayın lütfen yeni dünya düzenine..
Başkan Clinton, değişik inançlardaki toplumların, ortak bir çağdaşlık anlayışı içinde bütünleşip, hem küreselleşecek bir refaha katkı yapmalarını, hem de ondan aynı ölçüde pay almalarını gerçekleştirmeyi benimsediği için; Türkiye'deki ılıman bir İslam profilinin Hoca'larıyla Amerika'daki değişik inanç temsilcilerinin de dostluk kurmalarını istemiş.
Ve İstanbul'dan bir cami Hoca'sı, New-York Kardinal'iyle tanıştırılmak üzere Amerika'ya davet edilmiş.
Hoca, Kardinal'in bulunduğu Katedrale gittiğinde, genç bir papaz karşılamış kendisini:
- Kardinal Hazretleri, plaja gittiler. Hemen götüreyim sizi yanına, demiş.
Hoca, genç papazın yanında plajın yolunu tutmuş.
Plajda kırmızı mayolu, iriyarı atletik yapılı, bronze bir adam, hemen yanına gelmiş ve gülerek bir şaplak vurmuş omuzuna Hoca'nın:
- Hoş geldin Hoca, demiş, nasıl İstanbul; beğendin mi New-York'u? Dur bekle bir dakika..
Ve Kardinal Hazretleri, denize doğru dönüp, bikiniyle su kayağı yapan, güzel mi güzel genç bir kadına bağırmış:
- Hey Molly, 15 dakikaya kadar bara gel, barda buluşalım.
İstanbul'lu Hoca'nın ağzı bir karış açık:
- Tanıyor musunuz küçük hanımı, demiş.
Kardinal Hazretleri:
- Gayet tabii, demiş. Bizim Katedralin arkasındaki kadınlar manastırının baş rahibesi...
Globalleşme rüzgarlarıyla Ankara'da, "Yeni Dünya Düzeni" adında bir lokanta açılmış. Başkan Clinton, lokantanın kâr edip edemeyeceğini gözlüyormuş şimdi...
Çünkü lokantanın kapısında şöyle yazıyormuş:
"Kazancı saydam olmayanlar giremez."