kapat

01.11.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr )


"İlericilik-Gericilik"...

Türkiye'nin şu anda gelip dayandığı "tarih kavşağı"nın anlamını ve ülkemizin geleceği açısından önemini, Tanzimat ile karşılaştıranlar var.

Tanzimat, bilindiği gibi, üzerinde halâ tartışmalar bulunan bir "tarih virajı"... Fakat, neresinden bakılsa, üzerinde tartışma bulunmayan husus, devlet ve toplum açısından "tayin edici bir değişme projesi" olduğudur. Çok kaba bir benzetme yapılırsa, Tanzimat, "gelenekçi yapı" ile "çağdaşlaşma hedefi" arasında, ikincisi lehinde kesin atılımın tarihidir.

Gerçi, bunun Osmanlı İmparatorluğu'nun sonunu getirdiğini ileri sürenler de varsa, Tanzimat olmayasaydı, Osmanlı İmparatorluğu'nun "ilelebed payidar kalacağını" iddia etmek de mümkün değildir. Kaldı ki, Osmanlı Devleti'nin çöküşü Tanzimat'tan yaklaşık 80 yıl, yani neredeyse bir yüzyıl sonra gerçekleşmiş, o da Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'nda kaybeden ittifak sistemi içinde yer alabilmesiyle söz konusu olabilmiştir.

Ayrıca, Tanzimat'ı, (öncesindeki adımları ve birikimi de hesaba katarak) tarih içine yerleştirdiğinizde, "modernleşme" doğrultusunda radikal bir hamle olduğunu ve dolayısıyla Cumhuriyet'e giden yolda belirleyici bir "tarih” ivme" teşkil ettiğini de kaydetmek gerekir.

Dolayısıyla, Tanzimat, "modernleşme" ile irtibatı sebebiyle bir "kaçınılmazlık" olarak değerlendirilebilir.

İşte tam da bu yüzden, şu an Türkiye'nin içine girdiği "çekim alanı" aynı şekilde dünya dinamiklerinden etkilenen bir "kaçınılmazlığı" ifade ediyor olmalıdır. Ve, işte galiba bu yüzden, içine girdiğimiz süreç "irreversible" yani "geri dönüşü olmayan" diye niteleniyor.

Ancak, bu süreç, dümdüz ve pürüzsüz bir yolda ilerlemediği için sancılı bir süreçtir ve Türkiye, bugünlerde bu sancıları çekmektedir ve görülebilir bir gelecekte de çekmeye devam edecektir. Ne olursa olsun, bu, eğer "geri dönüşü olmayan" bir yol ise, zorunlu olarak 21.Yüzyıl menziline girecektir.

Zaten üç hafta sonra yüzyılın son en kalabalık uluslararası toplantısının, AGİT Zirvesi'nin İstanbul'da yapılacak ve yüzyılın son Avrupa Zirvesi'nin yaklaşık bir buçuk ay sonra Helsinki'de toplanacak olması, bu "21.Yüzyıl menzili" ile ilgilidir.

Özellikle, Avrupa Birliği'nin (AB) Helsinki Zirvesi, Avrupa genişlemesinin yönünü, yapısını ve modalitelerini belirleyeceği için tam anlamıyla "20.Yüzyıl'ı kapatış" ve daha da önemlisi "21.Yüzyıl'ın Avrupa'sına ilişkin bir stratejik karar" zirvesidir. Türkiye, esas olarak bu sebeple, Avrupa gündemi içinde alınmış, Helsinki, bu sebeple "Lüksemburg'un reddi" hüviyetinde, Türkiye'nin adaylığının ilânı niyetindedir.

Bu süreç, uluslararası dinamiklerin adetâ dayanılmaz "manyetik çekim alanı"na Türkiye'nin dahil olduğunu ifade ettiği için, Türkiye buna bir süre direnebilir ama kaçamaz ve bu süreci terkedemez...

"İlericilik-Gericilik" arasındaki nirengi noktasını da, bu sürece dair siyasi tutumlar belirleyecektir. Her kim ki, Türkiye'nin Avrupa Birliği içinde yer alması doğrultusunda ve bunun gereklerinin yapılması isteğindedir; her kim ki, "liberal demokrasi"nin yerleştirilmesi ve sağlama alınması çabasındadır; her kim ki "bireysel özgürlükler"den ve bu arada "azınlık hakları"ndan yanadır; her kim ki, "kimliklerin inkârı"na karşıdır ve "kimliklerin demokratik ve gönüllü birliği" ve "hukukun üstünlüğü" için tavır almaktadır; o, 21.Yüzyıl ölçülerine göre ilericidir.

Bu "manyetik çekim alanı"nın dışında kalmak için, "kapalı ve yolsuzluğa dayanan bir ekonomik yapı"yı devam ettirecek biçimde, özgürlüklerin alanını genişletmek yerine, yeni yasaklardan yanadır; gerekçesi, söylemi, sıfatı ve üzerinde taşıdığı siyas” rozet ne olursa olsun gericidir.

Gericiler, "taktik mevziler" kazanabilir ve "geri dönülmez gidişatı" geciktirmekte rol oynayabilirler. Ama, "stratejik zafer" her zaman ilericilerin olmuştur.

Bu kez de öyle olacak. Çünkü, bu bir "tarih” kaçınılmazlık"tır...

Türkiye, değişecektir!

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır