Büyük bir organizasyonun arifesindeyiz. TÜSİAD ve KalDer, Avrupa'nın hatta dünyanın en büyük kalite kongrelerinden birini daha gerçekleştiriyor. 3-4 Kasım tarihlerinde Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda yapılacak Kalite Kongresi'nin teması; "2000'li Yıllar ve Toplam Kalite Yönetimi."
Kongre öncesi Türkiye'de kalitenin yaygınlaşması için bir misyoner gibi çalışan KalDer Başkanı Yılmaz Argüden ile görüştük. Argüden yıl içinde 12 kentte ve değişik bölgelerde toplantılar düzenlemiş, sadece İstanbul'da değil, bölgelerde de toplam kalite yönetimine ilginin büyüdüğünü farketmiş. İlgiyi şöyle anlatıyor:
İzmir'deki 9 Eylül Üniversitesi Ulusal Kalite Hareketi'ne katılan ilk eğitim kuruluşlardan. Yine İzmir'de 500 kişinin katıldığı Kalite Sempozyumu yapıldı. Bunlar çok güzel göstergeler, hem talebin ne kadar yoğun olduğunu hem de yerelleşmeye başladığını gösteriyor. Türkiye'nin çeşitli yerlerinde bu konuyla ilgili bilgi oluşmaya başladı.
Sanırım diğer bölgelerde "İstanbul'daki firmalarla yarışamayız" görüşü hakim.
Argüden: Bu endişe var. Güneydoğu'da toplam kalite yönetimi uygulayan firmaların ön plana çıkmasını istiyorum çünkü o firma yörede örnek olacaktır, öncü olacaktır. Ulusu teşvik etmek durumundayız. Dünyadaki örgütleri inceledikten ve Anadolu'yu gezdikten sonra farkına vardık ki yerel hareketlere biraz daha katkıda bulunmak gerekiyor. Aslında toplam kalite yönetiminin toplumsal yapıyla, yöreyle hiçbir alâkası yok, Yani Van'da uygulanır, Diyarbakır'da da. Karakolda da uygulanır, okulda da. 5-10 müşterisi olan restoranda da uygulanır, otelde de. Her yerde uygulanabilecek bir anlayıştır.
Bağımsız kuruluşların "Koç ve Sabancı'ya bağlı kuruluşlar kalite sürecine daha önce başladıkları için, ödül konusunda daha şanslı oluyor" şeklinde eleştiri var ve bağımsız kuruluşlar için ayrı bir ödül kategorisi isteniyor. Böyle bir kategori ekleyecek misiniz?
Argüden: Büyük kuruluşlar dünya ile rekabete daha önce açıldılar. Dünya devleri ile rekabet ederken toplam kalite yönetiminin kaçınılmaz olduğunu gördüler. Daha önce başladıkları için ödül konusunda da öne geçtiler. Toplam kalite yönetimi belli bir süreç ister. En az 3 yıl uygulamış ve sonuçlarını elde etmiş olmak gerekir. Elbette yeni bir kategori ekleyebiliriz. Fakat ödül için başvuran bağımsız kuruluşlar artsın ki böyle bir kategori koyalım."
Ödül kazanan kuruluşlarla, kazanamayanlar arasında büyük farklılık var mı?
Argüden: Burada önemli olan finale kalabilmek, yani sürecin içerisinde olabilmek. Finale kalan firmalarla ödül kazananlar arasındaki farklılıklar çok az. Oscar ödülü gibi. Oscar'a aday olmak da Oscar'ı almak kadar önemlidir. Ödülü 'şu kazandı, bu kazanamadı' demek yerine finale kalan bütün kuruluşları çok iyi tanıtmalıyız. O zaman daha iyi bir motivasyon oluşur.
Bu yıl adının açıklanmasını istemeyerek başvuran firmalar vardı. Finale kalamadılar değil mi?
Argüden: Hayır, finale kalamadı, belki de onu bildiği için yaptı. Firmanın bu yarışta olması bile başlı başına ciddi bir olaydır. Ayrıca başvuran kuruluş ciddi bir fayda sağlıyor. Şirket 5-6 kişilik denetçi ekip tarafından inceleniyor, rapor hazırlanıyor. Firmanın eksikleri ve nasıl iyileştirebilecekleri konusunda bilgi ediniyorlar. Bunu danışmanlık firmasına yaptırsa ciddi paralar ödemek zorunda kalır.
Bu yıl katılan firma sayısında azalma görüyoruz. İlgi mi azalıyor, kaybetme endişesi mi büyüyor?
Argüden: Birkaç firma eksik. Ciddi bir azalma yok. Birincisi ekonomik krizin etkisi var, ikincisi de bu bahsettiğim husus. 'Ödül alamazsam yenilmiş olur muyum?' endişesi taşıyanlar, başvurularını sonraki yıllarda yapmayı plânlıyor. Bunu aşmak için yerel kalite ödüllerine başlıyacağız. Bölgelerde başarılı olmuş firmaların motivasyonunu arttıracağız.