kapat

01.11.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Tüketimin intikamı
Canlanmada ilk adım talepten gelecek. Ancak, tüketim cephesinde aylardır 'tık' yok. Ekonomideki sürekli moral bozukluğu, durgunluğun daha da uzamasına neden oluyor

Ekonominin canlanmasında ilk adım talepten ve tüketimden gelecek. Talebin canlandığını gören sanayiciler ve işadamları mal ve hizmet üretiminde ve arzında vites yükseltecek.

Talep ve üretimdeki artış ise yatırımların canlanmasında motor görevini üstlenecek ve ekonomi tekrar büyüme temposuna kavuşacak.

Ancak tüketim cephesinde aylardır tık yok. Umulan talep canlanması bir türlü ortaya çıkmıyor. Örneğin otomobil satışları 1993 düzeyinin yarısına ulaşsa bile sektör bayram edecek.

Esasında biz bu olumsuzluğu hak ettik.

Daha iyi koşullarda yaşama isteğini "tüketim çılgınlığı" diyerek kötüledik.

Talep biraz artınca, fiyatlara yüklenildi. Durgunluk başlayınca, arzı artırmak yerine kısan bir bölüm sanayici enflasyonun düşmesini zorlaştırdı.

Ekonomik yorumcu ve analistlerin büyük bölümü, ekonomiyi olduğundan da kötü göstermek için birbirleri ile yarıştı. Ekonomi yönetimindeki kişiler ağızlarını açtıklarında felaket haberleri verdi.

Türkiye ekonomisini ancak çok dolaylı bir yoldan etkileyebilecek Brezilya krizi bile, ekonomiyi batıracak bir olay gibi sunuldu.

Genel karamsarlık ve moralsizlik ortamı reel faizi, normal düzeyi olan yüzde 15-20'nin çok üstüne yükseltti, parası olanlar ranttan yararlanmak için tüketimlerini erteledi.

İş dünyasının gelir dağılımındaki bozulmaya karşı sessiz kalması nedeniyle geniş halk kitleleri pazardan çekilmek zorunda kaldı.

İş dünyası hem şık hem de hesaplı "kompakt" ürünleri geliştirmede geç kaldı. Tüketici, yüksek fiyatlarla satılmak istenen eski modellere direndi.

Medyada siyasi ve sosyal olayların, ekonominin rolünü çalması ve olayların abartılması ailelerde gelecek kaygılarını artırdı. İnsanlar harcamak yerine paralarını geleceği söylenen kötü günler için bir köşede tutmayı tercih etti.

17 Ağustos depreminin yarattığı yıkım ise tüketimi iyice duraklattı.

21 AYDIR SÜRÜYOR
1998 Nisan ayından bu yılın sonuna kadar geçecek 21 ay içinde tüketim azalma ve duraklama eğiliminin etkisi altında kaldı. Oysa döviz ve bankacılık krizinin de yaşandığı 1994'te bile kriz 15 aydan fazla sürmemişti. Karamsarlık, ekonomi yönetiminin moralsizliği ve gafları devam ettiği takdirde, ekonomik yavaşlama 1978-1980 döneminden sonra ilk kez üçüncü yaşına basacak. Ekonomideki bu "sürekli kış" ortamının siyasi ve sosyal sonuçları ise durgunluğun daha da uzamasına yol açacak.

Tüketimin 3-4 ay içinde normal düzeylerine ulaşması ise 3-4 yıllık bir büyüme döneminin anahtarı olacak.

Moralleri kim bozuyor?
İş dünyasI ve kamuoyu aylardır Godot'yu bekler gibi, ekonominin canlanmasını bekliyor. Bu uzun bekleyişin bir nedeni de aşağıdaki sorulara cevap ararken farkedebileceğimiz gibi psikolojik:

Ekonomiyi uzmanlara, teknokratlara bırakan, kamuoyuna gelecek için olumlu bir perspektif vermeyen bir Başbakan'ın ülkesinde büyüme oranı tekrar pozitife geçebilir mi?

Başbakan Yardımcısı'nın iki de bir "deniz bitti" diye sızlandığı, diğer bakanların "bıçak kemiğe dayandı", "uçurumun eşiğindeyiz", "sırtımız duvara dayandı" diye ağlaştığı bir ülkede hangi işadamı yatırım yapar?

Ekonomiden sorumlu devlet bakanının umut ve moral vermek yerine pot kırdığı, gaf yaptığı bir ekonomide işler yolunda gider mi?

Sanayici ve işadamlarının büyük bölümünün, hükümetin enflasyon hedefini yok sayıp, "Biz hesabımızı yüzde 50'ye, yüzde 70'e göre yapıyoruz" diye fiyat direnişine geçtikleri bir ülkede enflasyon düşer mi?

Ekonominin temel unsuru olan özel sektörün yetkililerinin, herşeyi hükümetten beklediği, tribünden ahkam kestiği bir ortamda acaba Volcker veya Greenspan gibi bir para otoritesi, Ludwig Erhard gibi sihirbaz bir maliyeci gelse bile işleri düzeltebilir mi?

Merkez Bankası ve Hazine'nin eski yöneticilerinin, kendi dönemlerinde başarı saydıkları sonuçları, bugün başarısızlık olarak nitelediği bir ortamda ekonomi canlanır mı?

IMF Başkan Yardımcısı Prof. Stanley Fischer'i bile olumsuz bakış açıları ile "Ben Türkiye ekonomisi için `hasta' nitelemesini kullandım" diye tekzibe zorlayan yorumcuların bulunduğu bir ülkeye, yabancı sermaye gelir mi?

Para ve sermaye piyasasının genç "prens"lerinin, kendi ülkesinin ekonomisini değerlendirirken, çoğunlukla olumsuz ihtimalleri öne çıkardıkları bir ülkede ekonomi istikrara kavuşabilir mi?

Faruk TÜRKOĞLU


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır