kapat

05.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
inter merkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ZÜLFÜ LİVANELİ(livaneli@sabah.com.tr )


Mezara kadar

Antalya'dayım. Ekim güneşi altında pırıl pırıl parlayan güzelim Akdeniz şehri, film festivali heyecanını yaşıyor.

Dün sabah kalktım, uzun bir yürüyüş yaptım.

Yürüyüş boyunca da Fakir Baykurt'u düşündüm. Romanlarını, yaşamını, Almanya'da paylaştığımız günleri, ailesini andım.

Bu büyük romancı, sadece hastalığı dolayısıyla mı hatırlandı diye üzüldüm.

Sonra otele döndüm ve jilet almak için "Drug Store" yazan dükkana girdim.

Hemen arkamdan iki genç girdi içeri. İri yarı ve esmerdiler. Saçlarını bellerine kadar uzatmışlardı. O uzun ve gür saçları yumuşak tutacak bir şampuan arıyor ve istedikleri markayı görememenin telaşıyla, otelde başka "shop" olup olmadığını soruyorlardı.

Sırtlarındaki t-shirt'ler müzik simgeleriyle süslüydü. Birinin arkasında Leonard Cohen yazıyordu.

Satış yapan karayağız delikanlı ile bakıştık. 20 yaşlarında ince bir çocuktu. Ortak değerleri paylaşanlara özgü, derin bir bakış vardı gözlerinde. Yakından tanıdığım bir bakış.

Sonra gözüm şampuanların, parfümlerin, traş losyonlarının durduğu rafların altına ilişti. İki kitap duruyordu üstüste. Üsttekinin kapağında Fakir Baykurt/Anadolu Garajı yazıyordu. Alttaki kitabın kapağında Bekir Yıldız ismi okunuyordu.

Delikanlı benim kitaplara baktığımı gördü. İnceden güldü. Ben de gülümsedim, onu selamlayıp dükkandan çıktım.

ooo

Almanya'da hastane yatağındaki Fakir Baykurt'a bu önemsiz sayılabilecek ayrıntıyı anlatmak isterdim.

Anadolu'nun yoksul ve çorak bağrından çıkan bu romancıya annesi "Pazara kadar değil, mezara kadar yaz oğlum!" demişti.

Ve bu namuslu evlat, mezara kadar doğru bildiğini yazmıştı.

Yazdıkları, kayaları ayırıp kendine yatak yapan aydınlık bir akarsu gibi Falez Otel'in dükkanındaki genç çocuğu buluyordu, daha yüzbinlerce genci bulacağı gibi.

ooo

Sürgünde yaşayan sanatçıların, ömürlerinin kısaldığına dair bir sezi var bende.

Sanki Nazım da daha uzun yaşardı sürgünde olmasaydı, Vasıf da.

Çünkü gurbetin, insanın içini oyan soğukluğunu bilirim. Bir yemekli vagonda arkadaşlarınızla otururken birdenbire karanlık ve ıssız bozkıra fırlatılıvermiş gibi olursunuz ve gittikçe uzaklaşan ışıltılı treni seyretmekten başka bir şey gelmez elinizden.

Kör kuyunun dibindeki taş gibi kalakalırsınız.

Fakir Baykurt'un hastalığını duyunca uzun Almanya gurbetini düşündüm.

Bir romancı yüreğinin daüssıla çekmesinin ne menem bir şey olduğunu hatırladım.

Bu hoyrat ülkenin, yetenekli çocuklarına reva gördüğü muameleden Fakir Baykurt da nasibini almıştı: Sonu gelmez davalar, baskılar, zulümler, korkular, en sevgili dostları teker teker yitirmeler...

Baykurt çapındaki bir romancı, medeni bir ülkede, aldığı ödüllerin keyfini sürerken onun payına gurbet düşmüştü.

Ama giderek büyük bir pazara dönüşen dünyamızda "Pazara kadar değil, mezara kadar doğru yazmanın" onurunu taşımıştı.

Hastalığının umutsuz olduğuna inanmak istemiyorum.

Dükkanda, Fakir Baykurt okuyan çocuk da inanmayacaktır mutlaka!

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır