kapat

05.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
inter merkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
10 yıllık tartışma
Küllenmiş bir tartışmayı yeniden ülkenin gündemine oturdu; Başkanlık veya yarı başkanlık sistemi... Vaktiyle Özal'ın "Başkanlık sistemine geçmek şart" önerisine Demirel şöyle demişti: "Çankaya sakini diktatörlüğe özeniyor."

CUMHURBAŞKANI Süleyman Demirel, epey bir süredir yüksek sesle düşünüyordu. Meclis'in 1 Ekim'deki açılış töreninde ise görev süresi dolmak üzere olan bir Cumhurbaşkanı olarak Meclis'e resmen önerdi: Cumhurbaşkanı'na yeni ve önemli yetkiler verilmeli, Cumhurbaşkanı 5 yıllığına halk tarafından seçilmeli, iki turlu seçimle gelmeli ve iki kez üst üste seçilebilmeli, milletvekilleri ise dar bölge sistemiyle seçilmeli...

Demirel, önerdiği sistemi isimlendirmemişti. Ama önerisi ilk andan itibaren başta DSP'li Uluç Gürkan olmak üzere pek çok siyasi tarafından başkanlık sistemine geçişin ilk adımı olarak nitelenmişti. Böylece, başkanlık veya yarı başkanlık sistemi üzerine bir süredir küllenmiş bir tartışma yeniden ülkenin gündemine girmişti.

Oysa Demirel, vaktiyle Başkanlık sistemini öneren Özal'a karşı çıkmış, "Çankaya sakini diktatörlüğe özeniyor" diye suçlamıştı.

Ama Özal da vaktiyle kendisine başkanlık sistemini önerenleri önce tersleyip, Cumhurbaşkanı olduktan sonra "Sen haklıymışsın" demişti. Elbette daha önce de birçok kez konuşulmuş, tartışılmıştı. Ama son on yılda, üst üste iki Cumhurbaşkanı'nın da benzer önerileri gündeme getirmesi anlamlıydı.

ÖZAL ÖNERMİŞTİ
6 Kasım 1983'deki milletvekili genel seçiminde ANAP yüzde 45 oy almıştı. Bu büyük bir başarıydı. Toplumun neredeyse yarısı Turgut Özal ve arkadaşlarının kurduğu genç ANAP'ı desteklemişti. Birkaç ay sonra Mart 1984'de yapılan genel mahalli seçimde ise ANAP'ın oy oranı yüzde 41'e geriledi.

O günlerde, ANAP'ın 37 kurucusundan biri olan Halil Şıvgın, Başbakan Turgut Özal'a şu öneriyi götürdü:

"Farkında mısınız bilmem ama arkamızdaki rüzgarı kaybediyoruz. Bu sistem içinde iktidar olmak bir bakıma her gün biraz daha yıpranmak demektir. Çünkü halka vaat edilen şeylerin, açıklanan programların yaşama geçirilmesi çok zor. Hükümet Meclis'e direkt bağlı, rahat hareket edemiyor, doğru dürüst icraat yapamıyor. Milletvekilleri sürekli olarak taviz peşinde koşuyor, bakanlık bekliyor. Önümüzdeki ilk genel seçimde oylarımızın bir bölümü daha gidecek. Bir seçim sonra ise belki de bir koalisyona razı olma zorunluluğuyla karşı karşıya kalacağız.

Siyasi istikrar olmadan ekonomik istikrar sağlanamaz. Güçlü iktidarların devam etmesi gerekir. Şu aşamada yapılacak en iyi şey başkanlık sistemine geçmektir. Siz başkan olursunuz. Ülkenin ihtiyaç duyduğu reformları yapar, özelleştirmeyi hızlı bir şekilde gerçekleştiririz."

Özal, ANAP'taki oy gerilemesini yerel seçimin kendine özgü koşullarına bağlıyor, aday tespitinde isabetli davranılmayışının böyle bir sonuç getirdiğini söylüyordu.

Şıvgın'a, "Şimdi başkanlığın filan sırası değil" dedi, "Arkamızda güçlü bir Meclis çoğunluğu var. İstediğimiz her şeyi yapıyoruz."

***

Aynı Turgut Özal, 1989'un 31 Ekim'inde Cumhurbaşkanı seçilip Çankaya Köşkü'ne çıktıktan birkaç ay sonra Şıvgın'a şöyle yakındı:

"Sen haklıymışsın Halil Bey.. Bu ülkede iş yapmak için başkanlık sistemine geçmekten başka çare yok. Sen bana bu sistem konusunda esaslı bir hazırlık yap bakalım...

***

Halil Şıvgın, kısa sürede bir rapor hazırlayıp Özal'a sundu.

Raporda, altı çizilen bölümler şöyleydi :

Ülkemizin daha ileri gitmesinin önündeki en büyük engel, siyasi sistemimizdir. Bizde de vakit geçirmeden başkanlık sistemine geçilmelidir. Başkan halk tarafından seçilmeli, oyların yüzde 50'sinden fazlasını alan seçilebilmeli, tıpkı ABD'de olduğu gibi ülkeyi dört yıl tam yetkiyle idare etmelidir.

Başkan seçiminde birinci turda yüzde 50 oyu adaylardan kimse alamamışsa, ikinci tura en çok oy alan iki aday katılmalı, o ikisi yarışmalıdır.

Milletvekilleri bakan olmamalıdır. Şayet olurlarsa milletvekilliğinden istifa etmelidir.

TBMM'de üye sayısı 600 olmalı, bunun 450'si, iki turlu dar bölge sistemiyle seçilmeli, 150'si ise partilerin Türkiye çapında birinci turda aldıkları oy oranına göre Meclis'e girmelidir. Yüzde 1 oy alan partinin bile Meclis'te temsilcisi olmalıdır.

Yürütme gücüne tek başına sahip olan devlet başkanı, cezai sorumluluk hali dışında yasama organınca görevden alınamamalıdır.

Bakanlık sayısı 15-16'ya indirilmelidir. devlet başkanı gibi, bakanların da Parlamentoya karşı siyasal sorumluluğu sözkonusu olmamalı, ancak cezai sorumluluk ilkesi korunmalıdır.

Parlamento tarafından en az üçte iki çoğunluk bulunarak suçlanan devlet başkanı ve bakanlar, Yüce Divan sıfatıyla Yargıtay Ceza daireleri başkanlarından oluşan bir heyet tarafından yargılanmalıdır. Bu yargılamanın temyizi olmalı, temyiz halinde Anayasa Mahkemesi son karar mercii olarak olaya bakmalıdır.

***

Bu sistem Cumhurbaşkanı Özal'ın aklına yatmıştı. Artık gittiği her yerde başkanlık sisteminin nimetlerini anlatıyor, kurtuluş olarak bu sisteme geçişi işaret ediyordu.

Ne var ki dönemin DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel bu sisteme şiddetle karşı çıkıyor, "Çankaya sakini"ni "diktatörlüğe özenmekle" suçluyordu.

Başkanlık sistemini gündeme getirdi
Türkiye'nin gündemine başkanlık sistemini ilk getiren isimlerden biri olan ANAP kurucusu Sağlık eski Bakanı Halil Şıvgın'la konuşuyoruz. Ülkenin genel bir panoramasını çizerek başkanlık sisteminin neden gerekli olduğunu anlatıyor:

"Enflasyon ve işsizlik son yılların ana gündemini oluşturuyor. Gerekli radikal tedbirleri alamazsak önümüzdeki yılların gündemini de oluşturmaya devam edecekler.

Ülkede bugün 10 milyonun üzerinde işsiz var. Bir milyonu aşkın gencimiz üniversite kapılarında bekliyor.

Sosyal güvenlik kuruluşlarından SSK ve Bağ-Kur iflas etmiş duumda. Emekli Sandığı Hazine desteğiyle ayakta duruyor.

Yıllardır tartışılmasına rağmen KİT'lerin çok azı özelleştirilebilmiş, çoğu devlete yük olmaya devam ediyor. Sağlık sistemi ihtiyaca cevap vermiyor. Enerjide darboğazla karşı karşıyayız.

Tarım ve hayvancılıkta geriliyoruz. Et ihraç etmemiz gerekirken et ithal eden ülke durumuna gelmişiz.

Adalette ciddi bir gecikme var. Hakimlerin önünde milyonlarca dosya karar bekliyor.

Savunma harcamaları bakımından dünyanın dördüncü ülkesi durumuna gelmiş bulunuyoruz.

Bu tabloyu değiştirmek için güçlü bir siyasi iradenin olması gerekir. Bu siyasi irade de ancak başkanlık sistemiyle bulunabilir. Derme çatma koalisyonlarla hiçbir şey yapılamaz.

Bakın, yarım asırı bulan demokrasi sürecinde DP'nin 1950-1960 yılları arasında Menderes'li tek başına iktidarı, 1965-1971 arasında AP'nin Demirel'li tek başına iktidarı, 1983-1991 arası ANAP'ın Özal'lı tek başına iktidarı yaşandı. Bunların dışında kalanlar ya koalisyon dönemleridir ya da geçiş süreçleridir.

Geriye dönüp baktığımızda, bu zaman kesitinde 24 yılın tek partili, başka bir deyişle koalisyonsuz dönem olduğunu, 27 yılın ise koalisyon ya da geçiş dönemi olduklarını görürüz. Kısacası çok zor ve çetin bir dönemden geçiyoruz. Siyasi istikrarsızlık Türkiye'deki ekonomik gelişmeyi önlüyor. Bu yapıyı değiştirmek için yürütme organına yeni yetkiler vermek, yasama organının onu engellemesine imkan tanımamak gerekir."

Parlamenter sistemin sakıncaları
Başkanlık sisteminin güçlü savunucularından biri de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Anayasa Hukuku Profesörü Burhan Kuzu. Kuzu, "Başkanlık Sistemi" konusundaki kapsamlı araştırmasında parlamenter sistemin sakıncalarını şöyle sayıyor :

"Parlamenter sistemin en önemli özelliklerinden biri, parlamentonun hükümeti denetleme yetkisidir. Ama siyasi parti gerçeği bu silahın susmasına neden olmuştur. Hangi parlamento çoğunluğu kendi partisinin oluşturduğu hükümeti düşürüyor?

Parlamenter sistemin bir diğer sakıncası da, yürütme organının seçmene karşı sorumluluğunun doğrudan olmamasıdır. Çünkü hükümet seçmenler tarafından doğrudan belirlenmez. Seçmenler sadece temsilcileri belirler ve hükümet bu temsilciler arasından çıkar.

Parlamenter sistemin bir başka çıkmazı da koalisyonlardır. Bu sistem genelde uygulanan nispi temsil sistemi sonucu koalisyonlara sürüklenmektedir. Koalisyonlar ise tavizcilik gerektirmektedir. Hiçbir programı tam olarak uygulamaya koymak ve hedefler belirlemek mümkün olamamaktadır. Koalisyon protokollerinde bazı hedefler gösterilmekte ise de, bunun da bir formalite olduğu kısa zamanda ortaya çıkmaktadır. Sadece günlük rutin işler yapılabilmektedir.

Parlamenter sistemde bakanlığı eline geçirmiş olanlar bunu fırsat bilerek her an yapılma ihtimali olan seçimi düşünerek kendi bölgesini kollama yolları aramakta, kendisine bağlı kuruluşlara memur ve işçi alımını hızlandırmaktadır.

SİSTEMİN FAYDALARI
Prof.Kuzu, başkanlık sisteminin faydalarını da şöyle sıralıyor :

Başkan doğrudan doğruya halk tarafından ve belli bir dönem için seçildiğinden yürütme organının büyük istikrar göstermesi garantilenmiş olmaktadır.

Hükümet bir kez göreve geldikten sonra azledilmesi çok zordur. Bu nedenle hükümet ulusal yararı gözeten bir politikayı ödünsüz izleme imkanına sahiptir.

Meclis üyeleri oylarını, hükümetin düşmesine yol açma endişesi duymadan, vicdanlarının sesine uyarak özgürce kullanabilmektedir.

Sorumlu ve yetkilinin kim olduğu net olarak bellidir. Seçmen bir seçimde bir önceki dönemde yapılan işlerin sevabıyla, günahıyla faturasını kime keseceğini çok iyi bilmektedir.

Başkanlık sisteminde, söylenenlerin aksine yasama organı etkisiz bir konuma düşmemektedir. Meclis, kanun ve bütçe hazırlama gibi çok önemli iki yetkiyi tekelinde tutmaktadır. Yani başkan programını uygulamak için gerekli kanun ve para araçlarını ancak Meclis'in desteğini sağladığı takdirde bulabilmektedir.

Başkanlık sisteminde uygulanan dar bölge sistemi mecliste kaliteyi artırmaktadır. Bu sistemde seçmen birçok adayın kalitesine bakacaktır. Bu nedenle de milletvekili seçilen kişi, bir sonraki seçimde aday olabilmek için partinin her icraatını onaylamayacaktır.


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır