kapat

30.09.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
inter merkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.


Sallanan Berlin

Nedense bu Avrupa'ya giden uçaklar sabahın kör kandilinde kalkıyor. Batı'ya doğru gittikçe saat kazanıyoruz ya, onun bedelini sabah uykunuzdan avans olarak ödüyosunuz. Sonra da zaten dönüş yolculuğunuzda size verilen o fazladan saat geri alındığı için, sayım suyum kalmıyor. Gittiğimiz yer Berlin'di. Şimdi bu gidiş ve dönüşün arasına neler sıkıştı; kendimizi ve zamanımızı gevşek bırakarak bilgilerinize sunalım.

Gidiş sebebimiz depremzedeler yararına konser vermek içindi. Berlin'in altı metro (kaldığımız otelin de doğal olarak). Otel resepsiyonunda odalara dağıtılmayı beklerken, "deprem oluyor" diye kendimizi dışarıya atmaya niyetlendiğimiz sırada bunu hatırladık.

Hele o gece davet edildiğimiz restoranın metronun merkez istasyonunun tam üstünde bulunması, ekibimizde bazı arkadaşlarımızın bu durumu gözyaşları ile karşılamasına neden oldu (bkz: Reyhan Karaca deprem korkusu).

Biz depremin etkisinden henüz kurtulmamış hâlimizle konser vermeye gelelim, her tren geçişinde zangırdayan restoranda yemek yedirsinler. Yani biz de inanamadık ama oldu işte. Artçı şoklara alışmamız açısından yararlı olmadığını söyleyemem. Deprem tatbikatı gibiydi, ölüm çıksın. Allah'tan artçı şoklar memlekette tren geçişi sıklığında olmuyor.

Öpüşürken heyecanlı oluyormuş...
Kaldığımız üç günden bir gün lobide salak salak oturup bizi almaya gelecek olan araçları beklerken, Reyhan'ın, Özlem (Tekin)'in göbek deliğindeki yabancı zevatın "piercing" (piirsing) dediği takıya elemli nazarlarla baktığını görünce hemen anladım ki o da yaptırmak istiyor. "Acıdı mı?" diye sorup, Rambo cesaretli Özlem'den; "Hem de çoook!" cevabını alınca korkudan kulağının deliğini bile kapatmak geldi içinden sanırım!

Konser günü Almanya'yı Eurovision'da temsil edip, ilk beşe giren grup Sürpriz'in kızlarının bir tanesinin göbeğine doğru bakınca yine aklına geldi bizimkinin. Bu kez ona sordu. "Acımamış." Kız öyle dedi. Laf dile takılan halka meselesine gelince kız dedi ki, dilde piercing, öpüşürken heyecanlı oluyormuş, öyle demişler ona.

Ben hemen müdahil oldum. Dedim ki; "Ne gerek var canım, cânım dilini deldirmeye? At ağzına bir bilye, heyecana bak sen, bende mi sende mi derken gırtlağından içeri kaçarsa heyecandan ölür bile insan." Ne fantağzi (!) di mi?

Otel lobisinde bazı sergiler olur hani. Bizim kaldığımızda da bir sanatçının heykeli vardı. Alman çocuğunun biri devasa bir *torsu yerle yeksan edince, otel sorumluları olaya müdahale edip kimin yaptığını araştırırken, çocuğun annesi ortaya çıkıp. "Bu yaptı," diye çocuğunu işaret etmiş. Nakledenler anlattı, pek etkilenmişler. Nasıl demeli, bit kadar çocuğa o yaşta sorumluluk yüklediği için anasına 'aferin' demişler.

Bu hikâyenin başka versiyonu çocuğu eteklerinin arasına saklamak olurdu. Nasıl? Biraz tanıdık bir tutum gibi mi geldi? Valla bir şey demek istemedim. Sadece insanların tavırlarının peşinde kendi hâlinde bir gözlemciyim. Asla takım tutmam.

Ekipte arıza bir tip yoktu Allah'tan. Aslında hiç sevmem, "oğul uşak bit yavşak" gezmeyi. Özgürlük meraklısıyım bir parça. Hele yurtdışına çıkınca kendi başıma hareket edeyim isterim. Daha çok kız kıza vakitler geçirdiğimiz Berlin gezimizin kızları Özlem Tekin, Şükriye Tutkun, Reyhan Karaca gibi isimlerdi.

Amore mio
6 bin kişiye konser verdik. Alfabetik sırayla ilk ben çıktım. Playback yaptığımızı söyleyip, tüm ekibi gammazladım. O kadar insanın önünde onların tezahüratı ile insan kendini Madonna zannediyor. (Erkekler için de Ricky Martin örneği geçerlidir.)

Halk ile yakınlaşayım derken, ağzını şarkıya uyduramamak da oluyor hâliyle! İtiraf etmeyip n'apıcaktım? Bir ara kendimden geçip; "Vatan, millet, Sakarya!" demişim. Halk galeyana geldi. Milli maçtaymışız gibi oldu. Konser bitince tıpış tıpış otelime gidip yattım. Diğerleri n'aptı bilmem. Onlar genç tabii. "Zebehe kader dens" etmiş olabilirler!

Ekip konser bitince döndü ben bir gün daha fazladan kaldım. Berlin'deki son gecemiz Metropol Radyo'da görev yapan, son derece iyi yetiştirilmiş kibar, sıcak ve güzel Eser'in ailesinin İtalyan restoranında geçti.

Restoranın ilginç yanı, yıllar önce Tatbiki Güzel Sanatlar'da Çağdaş Sanat dersinde okuyup, öğrendiğimiz ve hepimizin çok merak edip, ilgi duyduğu Christo isimli sanatçının orijinal fotoğraflarının bulunmasıydı. Bu Christo fotoğraf sanatçısı değil ama.

Açıklayayım: Çağdaş Sanat dersinde köprüleri, sarayları, hatta adaları paketleyen bir adamdan söz edilir. Paketleme sözcüğüne takıldıysanız ne demek diye, bildiğiniz gibi paket işte.

Adam bir malzemeyle sarıp, iple bağlıyor koca binaları, köprüleri. Berlin'de de Reichtag isimli tarihi hükümet binasını paketlemek istemiş. 25 yıl süründürmüşler, izin vermemişler, sonra imana gelmişler. Adam, 'oh' deyip rahat rahat paketini yapmış. Biz okuldayken bu çılgın kişiyi merak eder dururduk. Al sana Christo'nun orijinal imzasıyla eserlerinin satıldığı Eser'in babasının restoranı Amore Mio (yani, İtalyanca; aşkım).

***

En meşgul olduğum zamanda, sevgili arkadaşım Ulunay'ın organizasyonuyla, iki arada-bir derede geldiğim Berlin'den, "Berlin 99 Maratonu"nun yapıldığı sabah ayrıldım. Gönlüm ordaki Türkler'de, aklım sizde kaldı.

İşte yine buradayım...

* tors: Kafası, kolu ve ayakları olmayan beden heykeli.


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır