Peki özlüyorsa bunu yapmasına ne engel var? Bir insan bu kadar eziyet verici bir hayata ne uğruna katlanabilir?
Devletin büyüsü uğruna elbette...
Yarım yüzyıldır o yüce varlığın etekleri arasında yaşamış, onun gücünden güç, itibarından itibar devşirmiş; ebedi bir varlıkla bu kadar içli dışlı olup onunla birlikte ölümsüzleştiğini hissetmiş bir insanın, bu saatten sonra o ölümsüz varlıktan kopup sıradan bir fani olarak yaşamaya yüreği dayanmıyor anlaşılan.
Seçimlerden bu yana, hepimiz, Ecevit'in sağlık durumu hakkında gözlemlerimize dayanan endişeler duyarken, resmi açıklamalar "turp gibi" olduğunda ısrarlı.
Devlet adamının hasta olması neden "devlet sırrı" haline geliyor böyle? devlet adamının hasta olması, devletin hasta olmasıyla bir tutuluyor da ondan.
Devlet adamı devlete böyle yapışıp kaldıkça, kendi varlığını devletle özdeşleştirdikçe, on yıllarca adı devletle birlikte anılıp devletin ayrılmaz bir parçası haline geldikçe, o hastalanınca devlet hastalanmış gibi oluyor. Devlet adamlarımız sağlam ve dinamik olunca, devlet de sağlam ve dinamik bir imaj veriyor.
Örneğin, Demirel "tank" gibi olunca devlet de "tank" gibi oluyor. O yüzden, Cumhurbaşkanımız her gün avuç dolusu vitamin içip hiper aktif bir hayat yaşıyor. Günde on açılış ve on kabulden sonra, bir de konuşma yapmak için çevik adımlarla kürsüye çıktı mı, dost düşman herkes devletin gücü ve enerjisi konusunda parmak ısırıyor.
Ama bir de kürsüden inerken tökezledi mi... İşte o zaman seyredin çevresindeki devlet erkanının paniğini... Kolay mı; Demirel'in şahsında devlet tökezliyor!
Mesele sadece arada bir tökezlemek, ya da tarihleri karıştırmak olsa, idare edilebilirdi.
Ama, yaşadığımız bu "devlet/devlet adamları" özdeşleşmesinin sıkıntılarını daha birçok alanda yaşıyoruz. Örneğin, Demirel'in son yıllarda, siyasi hayatının ilk beş on yılında geliştirdiği beş-on klişeyi tekrarlayıp durması, bunların dışında da hiçbir şey söylememesi, ister istemez devlete de "fikir fukarası" bir görünüm kazandırıyor.
Devlet adamlarımız bedenen ve zihnen yaşlandıkça, devletimiz de yaşlanıp hantallaşıyor.
Aslında belki de tersi doğru: Yaşlı ve hantal devletimiz, kendisine uygun devlet adamları talep ediyor. Ancak kendine benzeyenleri bünyesinde barındırıyor. Kendi hantal ve yaşlı varlığını koruma refleksiyle yeni bir ruh ve dinamizm getirmesi muhtemel adayları semtine bile uğratmıyor.
Sonunda son derece paradoksal bir durum doğuyor:
Dünyanın en genç nüfusuna sahip ülkelerden biri, gitgide bir "Dinozorlar Ülkesi"ne dönüyor.