kapat

30.09.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
inter merkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Cennet mi, cehennem mi?
Batılılar'ın gizemli, Doğulular'ın geleneksel bulduğu bir dünya Harem. Birden fazla kadın bir erkeğin yatak odasını paylaşıyor. Hele bu erkek Osmanlı Padişahı olunca kadınların sayısı "epey" artıyor. Harem Suare filmiyle harem konusu yine gündemde. Üstelik harem kadınlar için bir kurtuluş olarak gösteriliyor. Tutsaklık insana cazip gelebilir mi? Özgürlüğün bedeli olur mu?

Esra ÖZ

Osmanlı döneminin gizemli bir yanına karşılık gelen Harem hakkında birçok şey yazıldı-çizildi. "Seçilmiş" bir grup kadının, tüm özgürlüklerine karşılık, bolluk içinde bir yaşamı tercih ettiği Harem, onlara iktidar kapısını da açabiliyordu. Ferzan Özpetek'in, bol ödüllü filmi "Hamam"dan sonra çektiği ve 43 sinemada birden gösterime giren filmi "Harem Suare", Harem'le ilgili bakış açılarına yeni boyutlar kazandırdı. Harem, temelinde kadınların özgürlüklerini kısıtlayıcı, dış dünyayla bağlarını kesen bir yapıya dayanıyor. Filmde ise Harem, kadınların varabileceği en güzel yer olarak gösteriliyor. Kapatılması sonucu, tüm kadınlar büyük bir çaresizlik ve üzüntü yaşıyor.

Harem Suare'nin konusu
Filmde; bu yüzyılın başında, son Osmanlı hareminde, Sultan II. Abdülhamit'in gözdesiyle, bir haremağası arasında yaşanan aşk ve bu aşkın çevresinde gelişen olaylar anlatılıyor. Bu hikâye aracılığıyla, kadınlara özgü entrika, korku, bastırılmış tensellik, büyük dostluk ve ihanetlerle dolu gizli bir dünya yansıtılıyor.

Marie Gillain'in canlandırdığı Safiye, padişahın gözdesi olan, bu hedefine ulaştıktan sonra, kendi konumunu savunmak için rakiplerini ortadan kaldırmaktan bile çekinmeyen bir hırsa sahip. Alex Descas'ın canlandırdığı Nadir ise, Safiye ile gizli bir aşk yaşıyor. İkisinin de, dış dünyayla hiçbir temasları yok ve gizli bir işbirliğine girerek, iktidara ulaşmayı hedefliyorlar. Safiye'nin bir erkek çocuk dünyaya getirmesiyle, amacın yarısı elde edilmiş gibi görünürken, aslında, bu bir sonun başlangıcıdır...

Osmanlı kadınının "özel"i...
Harem, Osmanlı döneminin yetkin akademisyenlerinden Godfrey Goodwin'in, Sabah Kitapları'ndan çıkan "Osmanlı Kadınının Özel Dünyası" adlı kitabında şöyle anlatılıyor...

TOPKAPI SARAYI'ndaki Harem'de şaşırtıcı sayıda kadının yaşadığı söylenmiştir. Bu söylentilere inanılırsa, kadınların ancak ayakta durarak yaşadıklarına inanmak gerekir. Ilımlı Alderson bile bir dönemde Harem'de 2 bin kız olduğunu söylemiştir. Olasılıkla yeraltındaki yatakhanelerde yatan hizmetkârların sayılarının da dahil olduğu varsayılsa bile, bu rakama inanmak güç.

SARAYI inşa ettiren 2. Mehmed'in döneminde katibi Kritovulos, her odada üç-dört yatak olduğunu yazmıştır. 1499'da 2. Bayezid döneminde Topkapı Sarayı'nda 10, Eski Saray'da 80 kız vardı; bu inanılır bir sayıdır.

KIZLARIN birbirlerinin kollarında uyumak zorunda kalmamalarının nedenlerinden biri, aralarında seçme yapılmasıydı. Bir diğer neden de sultanın çocuklarının anneleri olan kadınların ve Valide'nin Harem'de kalmayan pek çok hizmetkârı ve 100 nedimesi vardı.

BU DÖNEMDE Harem'in tek işlevi, seçkin kızları, mezun olup ilk tayinleri yapıldığında Saray Okulu'nun (Enderun Mektebi) iç oğlanlarının eşleri olacak şekilde yetiştirmekti.

II. SELİM Harem'de yatmaktan hoşlanırdı. Oğlu 3. Murad da Harem'e yerleşmişti. Sevgili Safiye'sinden 20 yıl boyunca bir varisinin doğmaması, Valide Sultan olarak adlandırılan, ilk Sultan annesi olan Nurbanu'yu, bir oğlu olması için Murat'ı cariyelere boğmaya zorladı. Nurbanu bu çabalarında öyle başarılı oldu ki, Selim'in ölümünden sonra yirmi oğlunun boğazlanması gerekti.

HAREME satın alınmak yerine hediye edilen kızların kesin bir müfredat programı vardı. Sultan'ın teveccühünü kazanmak isteyen paşalar ona layık kızlar bulmakta birbirleriyle yarışıyorlardı.

HAREM TARTIŞILIYOR
'Harem'de olmak ev kedisi olmak gibi'

Yazgülü Aldoğan (Gazeteci)

Ev kadınlığı gibi... Ev kadınlığı da korunaklı bir şeydir. Onlar da "yuvaları yıkıldığı" zaman neye uğradıklarını şaşırırlar, sudan çıkmış balığa dönerler. Çünkü parayı getiren adam yok olmuştur, kadın aç kalmıştır.

Ev kadınlığında da kadın, aynı şekilde bir adama cinsel hizmet vermek zorundadır; kocasını dışarıdan bir kadınla paylaşmak zorunda kaldığı zaman da çok üzülür! Gerçi Harem'deki kızlar, tarlada çalışan çok fakir kızlar arasından seçiliyor, sonrasında çok rahat bir hayat yaşıyorlar diye düşünülebilir.

Bence özgürlüğün bedeli yoktur. Cariyeler, Harem'de tam bir tutsak olarak yaşıyorlardı. Tabii, insanın fevkalâde gelişkin bir adaptasyon yeteneği var. Sonunda o düzene de alışmak mümkün. Harem'e alışıp Sultan'a yaranabilmek için her türlü entrikayı çevirerek, en azından bulundukları yerin gözdesi olmaya çalışıyor kadınlar.

O günün koşulları içinde ne kadar kabul edilebilir bir şeydir, bilemiyorum. Kadınlar her dönemde, bir meslekleri yoksa, kadınlıklarını bir mesleğe dönüştürebiliyorlar. Güzel olmak, akıllı olmak, şarkı söylemek, iyi dans etmek... Kadınlara özgürlük, hiçbir zaman kolay bir biçimde sunulmuyor.

Bunun bedeli çok yüksek. Dediğim gibi o günün koşullarında da değerlendirmek lâzım. Bugün de düşünürseniz, birçok kadın geneleve kendi istekleriyle gidiyorlar. Ya koca dayağı, ya baba evi baskısı, ya da genelev deniyorsa?.. Harem'de olmak, ev kedisi olmak gibi bir şey. O zaman da ithal hazır kutu mamalar yiyorsun ama sadece pencereden bakıyorsun.

'Harem, onların yuvası'
Nilüfer Açıkalın

(Oyuncu / Filmde Selma rolünde)

Eğitimli ve sanatsever olmaları, müthiş ihtişamları, görkemli görünüş ve gizemli mekânları, orada olma nedenlerini katlanılır kılabilir belki. Ama bu, Harem kadınlarının zavallı birer köle oldukları gerçeğini değiştirmez.

Harem'in dağılması elbette kadınlar için sersemletici bir şey olmuştur. Çünkü bir kadın, iyi de yaşasa, kötü de; koşullar ne olursa olsun, yatıp kalktığı mekânın sahibidir.

Filmde bu ince bir duyarlılıkla işlenmiş. Harem dağılınca kadınlar da dağılıyorlar, çünkü başka dünyaları olmamış. Bu, Harem iyi bir yer demek değil.

Ama yuva denilen şey, her zaman iyi bir yer demek değildir ki zaten. Ama bu kölelik içerisinde hayatlarını kendi bildikleri biçimde kotarmaya çalışıyorlar.

Güneşe çıkamıyorlar ama o imkânlar içinde kendilerini geliştiriyorlar. Kadın dediğin akıllı bir varlık. Bazıları müzik yapıyor, bazısı opera çevirisi yapıyor, hikâyeler yazıyor... Günümüzde tek eşli yaşayan birçok kadın, Harem'de yaşayan kadınlardan farksız durumda.

'Harem'de kadınlar tam bir kadın olarak sunarlar kendilerini'

Ergun Hiçyılmaz (Gazeteci)

Ben, mantık olarak Harem düzenine saldıran bir insan değilim. Hiçkimse geçmişteki çok eşli bir devlet yapısını, 600 yıl sonra eleştirme hakkına sahip değildir. Bunun yanında Harem bir ilmiye müessesesidir. Tamburundan, oturma adabına kadar her şeyi öğrenir kadınlar. Sadece bir emir kulu olarak değil, tam bir kadın olarak sunarlar kendilerini. Bir kadının bir padişahla birlikte olma isteğini histerik bulmuyorum; ondan ötesi yok ki... Ayrıca zamanın tarihçileri de "manitacı" olduğu için, tarihte eleştirel bir şeyler yazılmamıştır Harem'le ilgili.

Harem'in ayrıca İslâm hukuku olarak incelenmesi söz konusu... Benim için iki geçerli yol vardır: Ya İslâm hukuku olarak bakarsın, ya da gerçekçi bir gözle... Bir Batılı olarak bakacaksan da, Fas ya da Cezayir'deki Harem'i anlatırsın. Osmanlı'yı öyle kolay harcayamazsın...

Ben Harem Suare'yi kesinlikle bir tarih filmi olarak değerlendirmiyorum. Ferzan tamamen hayali bir hikâye anlatıyor olsaydı, anlardım. Ama bir harem ağasını, şehzadeyle "oynatırsanız", o filmi adamın kafasına geçirirler. Yanlış ilişkiler, eşcinsel vurgulamaları, bana tarihi eşelemek gibi geliyor; olmaması gerekir. Bir Safiye Sultan yaratılmış; hangi kalıba oturuyor? Ben Hur ya da Kleopatra yapıldığında böyle mi yapılıyor?.. Kleopatra'nın tahterevana otururkenki ters bir hareketi filan eleştirilir en fazla... Tarihsel filme soyunanlar, iki dans, üç kaftan yaptıkları zaman bunu tarih filmi zannettiler mi, tarihin içine ediyorlar. Bu, en fazlasından, kostümleri özenle hazırlanmış hafif pornografik bir film... Ferzan Özpetek zaten hep bu şekilde ve dışarıya yapıyor filmlerini... Benim tarihimi kullanma arkadaş... Biz sinemacı olarak saygı gösteriyoruz onlara; onlar da biraz tarihe saygı göstersinler.

'Yapay bir ortam, bir dayatma...'
Serpil Çakır (Kadın Eserleri Kütüphanesi Yön. Kur. Üyesi)

Harem, kadının toplum dışı bırakıldığı bir kurum. Yasaklamalar, sınırlamalar, dayatmalar var. Alışılmış bir düzen... Halktan kişilerin kişisel haremleri yok elbette ama, statü arttıkça, servet çoğaldıkça, mesela konaklarda da harem daireleri bulunuyor. Özellikle yabancılar Harem'i çok yüceltir. Ne de olsa mistik, gizemli bir ortam. Fakat temele baktığınız zaman, içerideki kadınlar için bir sürü kuralın, hiyerarşinin bulunduğu bir yer. Burada verilen hizmet, sadece cinsellik de değil. Kadınlar, Saray'ı çekip çeviriyorlar. Buradaki kadınlar elbette ki iyi yetiştiriliyor çünkü Padişah'ın çocuğunun annesinin, her ne kadar güzellik ön plandaysa da, eğitimli de olması gerekiyor. Çocukların Sultan olması ihtimali var. Bana çok yapay bir ortam, bir dayatma gibi geliyor. Bunu masalsı bir havayla anlatmak, bana hoş gelmiyor.


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır