|
Anneliğin gizli yanı
Çocuklarımı koruyamama düşüncesi beni huzursuz ediyor. Bu anneliğin bir yanıymış...ocuğum olana kadar, hep kendimden sorumluydum... Kimsenin sorumluluğu üzerimde değildi.
Pek rahat bir hayatım varmış meğer. Aliye ve sonra Mehmet doğduğunda rahat yaşantım sona erdi... Gece uykusuzluğu, çocukların hastalıkları ya da gezmelerimin sona ermesi değil, rahat yaşantı derken... Çocukları koruyamama endişesi beni huzursuz eden... Bu depremle beraber gelen bir korku değil. Çocuğun doğumuyla başlayan bir şey. Aliye şimdi 3.5 yaşında. Doğduktan birkaç gün sonra az kalsın düşürüyordum... En az bir hafta; "Ya düşürseydim," diye bir korku yaşadım. Düşürmemişim işte, daha ne düşünüyorum... Herhalde lohusalık... Mehmet'te ise sokağa çıkma korkusu yaşadım. Her gün evde oturabilirdim. Ama Aliye sokağa çıkmak istiyordu. İki çocukla birlikte caddede gezmek kolay değil... Ya birini kaçırırlarsa, ya kaldırıma araba çıkıp bize çarparsa, ya şu araba kırmızı ışıkta durmazsa...
Kötüyü düşünmek
Neyse lohusalık bitti, bugünlere geldim. Mehmet de oldu 1.5 yaşında. Geçti mi korkularım? Yooo... Şimdi başka düşünceler beynimi kemiriyor. Çocuklar oynarken birbirlerini itiyorlar. Onları seyrederken, bir-iki dakika sonrasını hayal ediyorum. Şöyle iterse kitaplığın camından içeri girer, kolu, kafası kesilir, kan akar. Bu düşünce nedir sizce, paranoyaklık mı? Eşim ise; "Kötü düşünme, kötüyü çağrırsın," diyor. Neyse, böyle düşünmenin de iyi yönü var. Hiç olmazsa bunu düşünüp, önlem alıyorum. Evdeki tüm camlı dolapları kitapçılarda satılan şeffaf yapışkan kâğıtlarla kapladım. Bu onlara hafif buzlu cam havası da veriyor. Cam kırılsa dahi hiç olmazsa eli kesmez, ya da parçalara bölünmez...
Evimiz kiralık... Dokuzuncu katta oturuyoruz. Balkon kapılarına emniyet kiliti koydum, çıkmasınlar diye, ama nereye kadar? "Balkonları tamamen kapatamazsınız, apartmanın görünüşü bozuluyor," diyorlar. Dokuzunca katta demir yaptırmak da garip. Başka bir çözüm yolu buldum. İki balkonun da etrafına kale ağı gerdim. Hem hoş durdu, hem de güvenilir... Oyuncaklarını da atamazlar, umarım kendilerini de...
Önlemler, önlemler...
Bulaşık makinasını yerleştirirken, bıçakları, çatalları sivri yanları alta gelecek şekilde yerleştiriyorum. Ya ayakları takılıp üstlerine düşer de, çatallar bıçaklar göğsüne saplanırsa ne yaparım? Sivri köşelere koruyucu koyuyorum. Anneannemin evinde ise kumaş parçalarını bantla yapıştırdım köşelere..
"Annelik bu!"
Ocakta yemeği duvara yakın tarafta pişirmeye özen gösteriyorum. Özellikle tencerelerin saplarını asla dışa gelecek şekilde tutmuyorum. Ya sapından kavrayıp sıcak yemeği, yağı üzerilerine dökerlerse?... Bardakları, bıçakları tezgâhın hep dibine koyuyorum... Ellemesinler, almasınlar diye... Mutfakta karıştırılacak öyle çok yer var ki... Kolayca kırılacak kap kacak, dökülecek yağlar hep alt dolaplarda... Tepelere de koyamam ki, öyle uzun boylu değilim. Mutfaktan da kovamıyorsunuz, eğer siz mutfakta yemek yapıyorsanız, yanınızda olmak istiyorlar. Ne yaptım? Onlara bir çekmece verdim. Ne kadar boş ilaç kutusu, kapak, pipet, mama ölçüleri vs. varsa hepsi bu çekmecede... Mutfağa girdiğimizde hemen çekmecenin başına oturuyorlar.
Bazen Aliye çarşafın altına saklanıyor. Bakıyorum; "Kefene benziyor," diye düşünüyorum. Bu garip düşüncelerimden korkuyorum. Dayanamadım, anneme söyledim. O da aynı düşünürmüş, zamanında annesine söylemiş. Anneannem de; "İşte annelik bu," demiş. Ya biz en az üç nesildir böyle garip bir gen taşıyoruz, ya da anneannemin söylediği gibi, anneliğin bir yanı da bu...
|
Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|