|
Türkiye'nin kaderini değiştirebilirdi
Dün, Türkiye'nin kader dönümlerinde etkili olmuş bir subay toprağa verildi... Solcu 9-sağcı 12 Mart darbeleri yol ayrımında, 'Milliyetçi-Sosyalist bir Ortadoğu rejimi' ile 'Bugün'ün Türkiye'si arasında, zaman onun eğildiği yönde aktı...
Herhalde 1940'lı yılların başı olmalı. Muhsin Batur genç bir subay, pilotluk eğitimini tamamlamış artık. Eskişehir'deki hava üssünde görevli. Daha sonra neredeyse 50 yıllık hayat arkadaşı olacak Leman Hanım'a gönül vermiş.
Leman Hanım'a gösteriş olsun diye tek motorlu uçağa binip zaman zaman uçuyor, ki ne uçmak, çünkü uçağın kanatları neredeyse Leman Hanım'ın evinin kapısına değecek.
Ve bir keresinde uçağın dengesini koruyamıyor ve pat diye düşüyor. Leman Hanım'ın yüreği ağzında, belli ki kendisinin de gönül verdiği genç pilotun öldüğünü sanıyor. Ama tek motorlu uçak, nedir ki, sanki araba kazası gibi, Batur küçük sıyrıklarla kurtuluyor.
Ama kazanın faydası oluyor elbette, Leman Hanım'ın daha bir gözüne giriyor ve ölene dek ayrılmıyorlar.
O günlerin genç pilotunu dün toprağa verdik. Ağustos sıcağını aratır cayır cayır yanan bir günde, ailesi, sevenleri, silah ve hayatta kalan kader arkadaşları, komutanlar, genç subaylar büyük bir generali son yolculuğuna uğurladı.
Son muhtıracı
12 Mart'a giden günlerdi. O zaman ilk gençlik yıllarımızı sürüyorduk henüz, ama ülke sorunlarından olabildiğince haberimiz vardı. Ya da öyle sanıyorduk. Çünkü şimdi geriye dönüp bakınca "ne hatalar yapıldı" demekten kendimi alamıyorum. Olaylar bizim gördüğümüz veya sandığımız gibi değildi aslında, herkes kendi ütopyasını yaratmış hatta onun esiri olmuştu belki de.
Muhsin Batur'un "devrimci" kesimde ayrı bir yeri ve önemi vardı. O da askerdi, ama farklıydı, "sola" yatkındı, dönemin gerici kapitalist iktidarından hiç haz etmiyordu.
1960'da Başbakan Adnan Menderes'i alıp getiren subay, 1970'te "devrimci bir askeri yönetimin" ilk isimleri arasında sayılıyordu.
İşte yine söylüyorum, belki de sayılmıyordu da, öyle sanıyorduk.
Sonradan öğrendik ki, Batur ve başka subaylar aslında 9 Mart'ta bir eyleme hazırlanmışlar, ama kader Batur'u 12 Mart'la buluşturmuş.
Hey gidi 12 Mart. Radyodan "muhtıra" okunduğunda, sol çevreler nasıl da sevinmişti. "Esaret bitiyordu, özgürlük ve devrim yolu açılmıştı." Yine öyle sandık.
Ardından bir balyoz gibi indi 12 Mart zihniyeti. Batur o zihniyetin "yılmaz" bir temsilcisi miydi, yoksa kaderine mi razı olmuştu? Kader tarafı ağır basmıştı galiba, elinden de bir şey gelmiyordu.
Dünkü cenazede, 12 Mart muhtıracılarının sonuncusu toprağa verirken gözlerimin önünden ister istemez bunlar geçti.
Farklı general
Muhsin Batur, 10 oy daha alabilse Cumhurbaşkanı seçilecekti, o kadar yakınlaşmıştı. "Darbe" ile gerçekleştiremediği devrimi demokrasiye uygun yolları deneyerek yapmak istemiş, politikaya atılmış, partisi CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olmuştu. Batur seçilseydi 12 Eylül olur muydu? Olmazdı herhalde.
Batur'u seçtirmeyenleri bugün en tepede görünce, 12 Eylül'ün hiçbir anlamının olmadığını ve aslında devrilmek isteyenlere daha çok yaradığını görüyor insan üzülerek.
Muhsin Batur askerliğinde de, politikacılığında da, emekliliğinde de çok "farklı" bir çizgi çizdi.
Bir kere kariyerini ticaret hayatında değerlendirmeyi hiç düşünmedi. Özel hayatında yaptığı tek iş Türkiye Uçak Sanayi'nin kuruluşunu sağlayan şirketin temelini atmak oldu.
Bol paralı yönetim kurulu üyeliklerini, başkanlıklarını, holding danışmanlıklarını elinin tersiyle itti. Kuvvet Komutanlığı'na kadar yükselerek yaptığı hizmetler ona yetip artmıştı.
Sağlığı bozulduğunda bazı holding sahiplerinin "Amerika'da tedavi ettirelim" önerilerini "Bu ülke bana bakamayacak mı" hüznüyle reddettiğini, geçirdiği son rahatsızlıktan sonra hastaneden evine bile askeri araçla gitmeyi kabul etmeyecek kadar duyarlı olduğunu öğrendim.
İşte askeri yönetim
Muhsin Batur, eğer 9 Mart girişimi başarılı olsaydı ne kadar süreceği belli olmayan bir "askeri devrim" hükümetinin de başında olacaktı. Askerdi, askerce düşünüyor, haksızlıklara, hırsızlıklara, yolsuzluklara, gericiliğe asker mantığı ile bakıyor, gücü eline geçirince sorunları çözeceğine inanıyordu. Çünkü dürüsttü, sözünün eriydi, erdemli ve ilkeliydi.
Ama bilmediği, anlamadığı bir şey vardı galiba. O da herkesi kendi gibi sanmasıydı.
Batur sağlığında kendi görüşüne uygun bir askeri yönetimi göremedi. Ama dünkü cenaze töreni sanki Batur Paşa'ya nazire yaparcasına bir askeri yönetim manzarası çiziyordu. Levent'in tüm sokakları askeri inzibat tarafından tutulmuştu. Polis devre dışıydı. İstanbul'un o bölgesi insana ister istemez "sıkıyönetimli" günleri hatırlatıyordu.
Güle güle dürüst asker.
KİMLER KATILDI
Levent Camii'nde gerçekleşen cenaze törenine Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Engin Celasin, Hava Kuvetleri Eski Komutanları Tahsin Şahinkaya, Ahmet Çörekçi, İlhan Kılıç, Kara Kuvvetleri Eski Komutanı Muhittin Fisunoğlu, Deniz Kuvvetleri Eski Komutanı Nejat Tümer, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hilmi Özkök, Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Nahit Şenoğlu, 3. Kolordu Komutanı Koramiral Atila Kurtaran, CHP Genel Sekreteri Tarhan Erdem, SHP'nin Onursal Başkanı Erdal İnönü, ANAP İstanbul Milletvekili Cavit Kavak, CHP Eski Milletvekilleri Bülent Tanla, Ahmet Güryüz Ketenci, CHP İl Başkanı Mehmet Bölük, Hasan Fehmi Güneş, Gaziantep Belediye Başkanı Celal Doğan, Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, THY Genel Müdürü Yusuf Bolayırlı, Eski Bakan ve İstanbul Eski Valisi Nevzat Ayaz, İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir'in yanısıra sanatçılar da katıldı.
Göksel Arsoy, Esin Afşar, Sezen Cumhur Önal da cenazeye katılan sanatçılar arasında bulunuyordu.
CAN ATAKLI
|
Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|