Üç gün sonra hayati tehlike olmadığı belli olunca eve getirdik. Ama saatlerce enkaz altında kaldığı ve bütün vücudu ezildiğinden ayağa kalkıp yürüyemiyordu ve bu nedenle ambulansla eve getirmek zorunda kaldık.
Ablamı eve götüren ambulansın şoförü diğer meslektaşları gibi hem İstanbul'daki yaralıları hastanelere taşıyor, hem de deprem bölgelerine gidip yaralı getiriyordu. 48 saattir uyumamasına, sürekli araç kullanmasına rağmen anonslarını "..... plakalı araç sürücüsü lütfen ambulansa yol verir misiniz?" şeklinde son derece nazik bir dille yapıyor ve arkasından da her seferinde teşekkür ediyordu. Bu davranış şekli hem çalıştığı kurumun kültürünü hem de ambulans sürücüsünün görgüsünü açıkça ortaya koyuyordu.
15 Eylül 1999 Çarşamba günü işimden evime dönerken Maslak yakınlarında arkamda insanın sinirlerini bozan siren sesleri ile birlikte son derece kaba bir dille uyarı yapan polisin sesini duyduğumda o nazik ve görgülü ambulans şoförünü hatırladım. Büyük bir ihtimalle okul eğitimi daha fazla olan bir polisin insana saygısının ve görgüsünün neden bu kadar kıt olduğunu düşünerek üzüldüm.
34 CU 401 no'lu ve yeşil plakalı bir otomobile eskortluk yapan polis otosunun içindeki polis, sanki hiç tanımadığı insanlara "sen" diye hitabetme hakkı kendine bağışlanmış gibi ve buyurgan bir ses tonu ile ".... plakalı araç sürücüsü arabanı sol şeritten uzaklaştır, sağa geç, duymadın mı" şeklinde sürekli emirler yağdırıyordu. Ve sürekli de sinir bozucu sireni çalıyordu.
Düşündüm, ben devlet başkanı olsam dahi çok acil ve olağanüstü bir durum olmadıktan sonra, benim isteğim dışında bile kendime bir ayrıcalık tanınmasından utanırdım. Belki o aracın içindekiler de utanıyordur düşüncesiyle yanlarından geçerken, arabayı ben kullanmadığım için dikkatlice yeşil plakalı otomobilin arka koltuğunda oturanların yüzüne baktım.
Sohbet ediyorlardı ve yüzlerine kızgınlıkla bakanları asla umursamıyorlardı. Gidecekleri yer o gece konaklayacakları Maslak'taki bir otel olmasına rağmen... (Nereye gittiklerini merak edip izlediğim için otele gittiklerini gördüm).
MERAK EDiYORUM. Yaşadığımız doğal afette, ülkeleri ve insanları için çağın gerektirdiği hiçbir şeyi sağlayamayan bu sözümona "devlet büyükleri" ve bu sözümona "büyük bürokratlar" hâlâ utanmadan kendilerini nasıl oluyor da halktan ayrıcalıklı görebiliyorlar? Trafiğin canına okutup kendilerine yol açtırmaktan utanmıyorlar mı?
MERAK EDiYORUM. Önündeki aracın dibine kadar yaklaşıp sinir bozucu sireni çalan, kaba saba talimatlarını yağdıran polis, o aracın sürücüsünün deneyimli olup olmadığını, heyacana kapılıp yanlış bir şey yapıp yapmayacağını, yan şeride geçişin hemen anında mümkün olup olmadığını hiç düşünüyor mu?
MERAK EDiYORUM. Polis, hiç tanımadığı insanlara "sen" diye hitap ederek emretme hakkını nereden alıyor?
VE MERAK EDiYORUM. Ayrıcalıklı olduklarını düşünen sözümona devlet büyükleri ve nezaketten yoksun polisler, bu davranışları nedeniyle halkın kendilerine hangi duyguları beslediklerini hiç merak ediyorlar mı?