kapat

20.09.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
inter merkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.


(O) Bizim Sophia Loren'imiz Türkan Şoray'la çay


Bazı yıldızlar, bütün yaşlarımızda parlayacak kadar enerji ve sağduyu yüklüdürler. Bazı yıldızlar yalnızca çocukluğumuzun, ilk gençliğimizin ya da orta ve/veya ileri yaşlarımızın sevinci, hüznü ve heyecanı olarak kalmazlar.

Onlar bütün yaşlarımızın yıldızı olarak birer mite dönüşürler. Onlar, çoğunlukla yaptıkları işi gerçekten yapan, bu işteki başarılarının yan ürünü olarak şöhret, ünvan, ödül ve para kazanan insanlardır. Onlar, önlerinde uzanan engebeli yolu aşıp, kendi zirvelerine çıkmanın olduğu kadar, orada kalabilmenin bedellerini de ödeyebilen, çoğu kez yürekli, sağduyulu, kararlı ve parlak insanlardır.

Onların bazıları o kadar parlaktır ki, hangi konunun göklerinde parlarlarsa parlasınlar, biz onlara yıldız adı verir, onları yakından tanımasak da sever/takdir eder ve gözetiriz. Bunun için samimiyetlerine, gerçekliklerine inanmamız önemle gereklidir. Bizim saygımızı kazanmaları ve ünlerini hakketmeleri için çok çalıştıklarına ikna olmamız da şarttır.

Gerçek yıldızlar
Birkaç kuşağın birden yıldızı olma ayrıcalığına ulaşanlarsa, bu özelliklere ek olarak toplumun farklı sınıflarını da aydınlatacak bir pırıltıya sahip olmalıdırlar. Her ülkenin gerçek yıldızları (öyle faso fiso ucuz ünlüler ve alüminyum kâğıtla parlatılmış yıldızcıklar değil) o kültürün birer aynasıdır. Futbolcu Metin Oktay ve Lefter, şarkıcı-besteci Zeki Müren ve Barış Manço, oyuncu Bedia Muvahhit ve Adile Naşit, şair Mehmet Akif Ersoy ve Nazım Hikmet, gazeteci-yazar Uğur Mumcu ve Abdi İpekçi, aktör Ayhan Işık ve Sadri Alışık ve tabii o!..

O: Türkan Şoray elbette... İster beğenin, ister beğenmeyin, o kayıtsız şartsız Türk Sineması'nın kraliçesi, üç kuşaktır sinemamızın sultanı. O, bizim Sophia Loren'imiz! Türkan Şoray, yaşantısı, sinema kariyeri ve duruşuyla yalın, içten ve kararlı olduğunu kanıtlamış, başarılı bir aktris, bir yıldız! Anlatacak bir şey yok, zaten biliyorsunuz... Bilmediğiniz, geçen cuma akşamı Türkan Şoray'la çay içmek üzere buluştuğumuz.

"Sizi seyrediyorum"
Beğendiğiniz bir bilim insanı, ünlü ve iyi bir şarkıcı ya da çocukluğunuzun kahramanlarından biriyle buluşmak elbette hoş, hatta heyecan vericidir. Ama bütün yaşamınız boyunca hep yüksekte ve parlak kalabilmeyi başarmış bir yıldızla buluşmak biraz daha başka! Bir kere tehlikeli bir buluşmadır bu. Çünkü hayal kırıklığına uğramak olasılığı ve şanssızlığı yüksektir. Son 10 yıldır tanışmak olanağı bulduğum, kendi alanlarında ünlü yerli ve yabancı bir çok insanla bu talihsizliği yaşadıktan sonra, yaratı ve çalışmalarına hayranlık duyduğum insanlarla tanışmaktan kaçar oldum. Biliyorsunuz düş kırıklığı insanı kahreder, iç renklerini karartır!

Türkan Şoray'la yalnızca onun hayranlarınlarından biri olarak değil, aynı zamanda onda da hayranlık uyandıran bir yazar olarak tanışmak çok daha keyifli bir buluşmaydı. Beğendiğiniz biriyle, onun da sizi beğenerek karşılaşmanızdaki o özel ve emekle kazanılmış ayrıcalıklı keyif! Sanırım böyle açıklanabilir. (Mi?) Açıklaması buna benzeyen bir başka buluşmayı da Bülent Ortaçgil'le yaşadım; bu da anlatmaya, paylaşmaya değer bir buluşmaydı.

Yeni sinema çalışmaları için senaryo ve hikâye arayışında olan Türkan Hanım'la geçen yıl araya giren New York yolculuğu nedeniyle buluşamamıştık. Ama geçen Cuma son zamanlarda yaşadığım bazı sağlık sıkıntılarına rağmen Seda (Kaya Güler) ile buluşacağımız saatte saçlarımı taratmış, özel olarak süslenmiş ve hatta yıllardır yıkatmak için zaman bulamadığım küçük taka arabamı bile yıkatarak, pırıl pırıl oraya gitmiştim. Etiler'de sade güzellikte bir villanın bakımlı bahçesinden içeriye girdiğimizde onu gördüm.

Siyah uzun saçları gevşek bir at kuyruğu (onunkisi olsa olsa uçan mitolojik at Pegasus'un kuyruğudur) olarak sırtına dökülüyor, siyah dekolte elbisesinin üzerine aldığı beyaz blazeri birazdan kanat olup onu uçuracak kadar esnek, zarif biçimde dalgalanıyor... Yüzünde heyecanlı bir tebessüm. İçten ve sade...

El sıkışarak verandaya çıkıyoruz. Veranda tam kraliçelere yakışır güzellikte şahane bir manzarayla yeşil ve mavi uzanıyor Boğaz'a. Birden, öyle pat diye; "Size de böyle bir ev yakışırdı," cümlesi dökülüyor ağzımdan. Gülümsüyoruz. Sonra kaçamak kaçamak onu seyretmekten usanıp, açık seçik beyan ediyorum: "Vallahi ben sizi seyrediyorum, seyretmeye de doyamıyorum." Türkan Şoray kızarıyor. Yüzüne pembe bir gülümseme, ona hâlâ yakışan dişi bir utangaçlıkla yayılıyor. Oysa bazı kadınlara utangaçlık hiç yakışmaz, bazı kadınlar kafa tutuşlarıyla seksidir. Hâlbuki o başka!

Sinema-edebiyat evliliği
Sinemadan, edebiyattan ve zaman zaman kucağımıza yatan Türkan Hanım'ın kızının köpeği nedeniyle Avrupa'ya eğitime giden Yağmur'dan konuşsak da, ben hep bu zarif, yalın ve hoş kadını seyrediyorum. O, bunu biliyor; o, buna alışık; o, bunu seviyor. Konuşmalarımız sırasında Türkan Şoray'ın hiç dedikodu sevmediğini hissediyorum. Üstelik bunun yapmacık bir tavır olmadığını düşünüyorum, çünkü o içten, gerçek ve çok sade.

Başarısının sırrı bu. Yani bütün tedirgin, heyecanlı ve utangaç özelliklerine karşın Türkan Şoray kendine güvenen insanların iç huzurunu yaşıyor. Sanırım kendisiyle barışık bir insan. Zirvede bu kadar zaman kalan bir ünlü için sahip olunacak en zor şey, kendisiyle barışık olmakla bağlantılı iç huzurudur!

Buluşmamızın asıl amacı olan sinema-edebiyat evliliği konusunda konuşmaya başlayınca ortada en az üç film projesi olduğunu anlıyorum. Doğrusu bu ortamda üç film projesine yüzünü dönebilmek, umut, enerji ve özgüven demektir.

"Elvan D." adlı o hep film olmasını düşlediğim iki kadın hikâyesiyle, "İki Yeşil Susamuru, Anneleri, Babaları, Sevgilileri ve Diğerleri" adlı romanın sinemayla flörtünden konuşuyoruz. Onlar çay, biz Seda'yla kahve içerken ben "Türkan Şoray'la çay" adlı hikâyeme fon oluşturan o baştan çıkartıcı Boğaz manzarasına bakarMIŞ GiBi yaparak bu zarif kadını seyrediyorum. O, tabii bunu farkında; bunu biliyor; o, tabii buna alışık...

***

İki saat sonra, Etiler'de bir villanın bahçesinde iki yetişkin kadın elele gözgöze vedalaşıyor. Aralarında esen ılık sonbahar havası bal gibi heyecan dolu bir sevinç taşıyor. Dışardan bakanlara tuhaf, belki abartılı gelen bu sahne, aslında hayatının bütün yaşlarında parlamayı sürdüren bir yıldızla tanıştığı hâlde hayal kırıklığı yaşamamış olan bir yazarın kendi çocukluğuna gülümseyişiyle açıklanabilir... Hayatımın bütün yaşlarında parlamayı sürdürebilmek için ucuz yollara sapmayan bu yıldıza teşekkür ve sevgilerimi yolluyorum.


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır