Tam Tantan'a göre bir ülke..
Sabahın köründe kalkıp, saatlerce Londra Havaalanı'nda süründükten sonra Belfast'a geldiğimizde vakit ikindi..
"Şöyle bir dinlenelim.. Sonra çıkar biraz dolaşır, iki lokma bir şeyler yeriz" diye düşündüm..
Uzandım.. Vücut öyle yorgun olmalı ki, dalmışım.. Kendime geldim, sekiz buçuk.. Akşam..
Bir duş aldım.. Giyindim, indim.. Bunların İstiklal Caddesi, yani ya şehrin merkezindeki trafiğe kapalı yaya, alış veriş ve yeme içme merkezi, bizim otelin tam karşısındaki bir sokakla başlıyor..
Daldım sokağa.. Boş ve loş..
Fırfırlı saç kepenkler yere kadar, inmiş, kilitlenmiş.. Vitrin yok ortada.. tek vitrin yok.. Tek insan da yok..
Trafiksiz bölge koca bir mahalle.. Bir o sokağa dalıyorum, bir bu sokağa..
Benden başka kimse yok..
Allah sizi inandırsın, hafiften bir korku başlıyor..
Loş ve boş.. Kafamda IRA.. İrlanda Cumhuriyet Ordusu'nun bildiğim tüm eylemleri..
Yahu bizi burda şimdi kesseler kimsenin haberi olmaz..
Ne kadar yürümüşüm, ne kadar otelden uzaktayım onu da bilmiyorum..
İçimde hafiften kıpırdanmaya başlayan paniği bastırmaya çalışırken, bakıyorum, 20 yaşlarında bir genç kız, nasılsa genç kalmış, kepengi kilitleyip yola düşüyor..
"Bu genç kız, bu saatte (Bu saatte dediğim dokuz ha..) burda yapayalnız dolaşıyorsa bana da bir şey olmaz" diyorum..
Bir köşede bir ışık.. McDonalds.. Açık olan tek yer o.. İçinde üç dört kişi var.. Canım da hiç köfte çekmiyor o sırada..
Aslında canım hiçbir şey çekmiyor.. Otelin yönünü kestirip dönüşe geçiyorum.. Bir köşede zurna gibi üç delikanlı.. Biri beni görünce fırlayıp bana doğru koşuyor.. Eliyle de işaret ediyor.. Sigara peşinde.. Ben de işaretle "Yok" diyorum.. Geri dönüyor.. Dönmese.. Üzerime gelse..
Hay Allah!..
Otelin ışıkları cennetin işaretleri.. Yatağıma uzanıyorum..
Ertesi sabah.. Ayni sokaktan ayni mahalleye dalıyorum..
Nasıl kalabalık.. Nasıl cıvıl cıvıl.. Birbirinden güzel vitrinler.. Birbirinden güzel insanlar.. Nasıl yaşıyor kentin merkezi..
Peki bir gece evvel, saat dokuzda nerdeydi bu insanlar?..
Güneş batınca evine çekiliyor İrlanda.. Tavuk gibi..
Neden?.. Terör korkusu mu, yaşam tarzı mı?.. Belki her ikisi de..
Bölge gece kepenk kapatmış restoranlarla dolu.. Kapıda açık oldukları saatleri gösteren levhalar..
Sabah 10.00'da açılıyor, öğleden sonra 5.30'da kapanıyorlar..
Öğleden sonra 5.30'da kapanan restoranlar.. Gece değil, akşam hayatı olmayan bir başkent..
Sadettin Tantan dostum geliyor aklıma..
Ne kadar mutlu olurdu İrlanda'nın İçişleri Bakanı olsa..
Reklam!..
Motorola reklamı var, ekranda.. Bayılıyorum..
Plajda oğlan dikilmiş duruyor.. Harika bir bikinili geçiyor önünden.. O sırada cep telefonu çalıyor.. Oğlan telefonu ararken kızı unutuyor..
Bakıyoruz kızın elinde telefon, oğlana burun kıvırmış, çekip gidiyor..
Oğlana telefonu eden kız..
Deniyor onu..
"Önünden ben geçerken, bana değil de telefona bakacak kadar gerzekse yaramaz" diye..
Hemen her gün etrafımda telefonla dolaşan gençleri hatırlıyorum şaşkın oğlana bakarken..
BİZİM DUVAR
AKUT can kurtarıyor.. AKİT "Oh olsun.. Başörtüsü ile uğraşır mısınız" diyor.
Hakan&Utku
Korkunun üzerine gitmek..
Deprem, şimdi yeni yeni ortaya çıkıyor, konuşuluyor, çok önemli ruhsal sarsıntılar da yarattı.. İnsanlar evlerinde uyuyamıyor.. Uyumaya çalışanlar geceyi sıkıntılar, bunalımlar içinde ve diken üstünde geçiriyorlar..
Korku hücrelere sinmiş.. Bir deprem fobisi başlamış.. Herkes her söylenene inanıyor, hemen panik başlıyor..
Bu sıkıntıyı yaşayanlardan biri de Yasemin..
Deprem izlenimlerini anlattı bana..
* * *
Depremle beraber büyük bir boşluk hissettim. Yarının neler getireceğini bilememek, hatta bir saniye, bir saat sonrasından emin olamamak..
Bunlar beni karamsar yaptı. Hele benim için her şeyden önemli olan minik kızım.. Onu nasıl koruyabilirim. Her annenin içinde hissettiği bu olmalı mutlaka.
Deprem bölgesine gitmek geliyordu içimden.. Eşim izin vermiyordu. "Zaten geceleri uyuyamıyorsun, bir de gitmek istiyorsun. Yardım gönderdik, rahat ol" diyordu. Ama ne mümkün!.
Şimdi oradaki ilk kaos bitti.. Arkadaşım Serap, çocuklar için gazetede bir kampanya düzenlemişti. Umduğundan çok büyük oyuncak topladı, götürdü..
Ben de deprem bölgesine bir şeyler götüreceğim işte.
Korkumun üzerine gidiyorum. En iyi çare bu..
Tamam işte!..
Çare korkunun üzerine gitmek!..
..Ve İzmit'in Yeniçiftlik Belediyesi'ne gittim. Bir gün önce Belediye Başkanı Musa Çoşkun Bey aramıştı.
Hıncal Bey'e yazıları için teşekkür ediyordu.
"Ben de bu hafta sonu İzmit'e geleceğim. Çocuklara okul ihtiyaçları getireceğim ama kendim dağıtmak istiyorum" dedim.
"Siz gelin ben sizi bizzat götüreceğim" dedi. Pazar günü tüm ailemle Uzunçiftlik'e gittik. Başkan "Tam öğle yemeği yiyecektim. Bugün hizmete açtığımız aş evinde buyrun hep beraber yiyelim" dedi. Büyük bir memnuniyetle kabul ettik.
Çok ama çok güzel, olağanüstü temiz pırıl pırıl prefabrike hazırlanmış bir aş evi ve aş evinde gönüllü ANAP gençleri hizmet ediyor.
Başkan ailesinden 12 kayıp vermiş. Bir yanda kendi üzüntüsü.. Bir yanda kendi işinin sorumlulukları.. Doğru dürüst yemek bile yiyemedi.
Sürekli yanına gelip bir şeyler isteyenler var..
İnanır mısınız hiç kimseyi boş göndermiyor, hepsine yardımcı olmaya çalışıyor.
Bize oradaki sorunları ve yapılanları anlattı. Savaş Ay'ın şov yapmak uğruna "Tuvalet neden ters konmuş" haberine üzülmüş. "Zaten Hıncal Bey'e bunun için tekrar teşekkür ediyorum" dedi.
Uzunçiftlik'te tek katlı binalar hasarlı olduğu için çoğu insan korkudan evine giremiyor.
4-5 katlı olanlar zaten yerle bir olduğu için bitmiş.
Halk çadır kamplarda yaşıyor.. Bu çadırlarda, ben bizzat gördüm elektrik ve telefon tesisatı var, çalışıyor.
Çocuklar için oyun çadırları yapılmış.. Sosyal güvenlikten gelen ekipler çocuklarla birlikteler. Biz de onlara katıldık, çoçukları sevirdirdik.
Kampı bize belediyeden Hasan Bey ve kızları gezdirdi.
Kimin evi yok, kim daha çok mağdur, onları bize bir bir anlattılar.
Kamptan buruk ayrıldık. Yolumuz uzun.. Devamı Gölcük!..
Gölcük'te Şirin Köyü'ne gittik. Adı Şirin ama kendisi şu sıralar pek öyle değil. Burada da çocuklara paketler dağıttık..
Şirin'i askerimizin eşliğinde dolaştık, biraz huzur duyabildim.
Neden biraz?.
Çünkü bu yardımlar bir müddet sonra bitecek ve acı gerçekler ortaya çıkacak.
Birkaç hafta önce bu insanların da başlarını soktukları, "evim" dedikleri bir yerleri vardı. Şimdi çadıra "evim" diyorlar.
Ben evime dönüyorum yolda gene düşünmeye başlıyorum..
Yarın kimbilir neler getirecek?..
SEVDİĞİM LAFLAR
Yanlış trene binmişseniz, koridorda ters istikamette koşmak yarar sağlamaz.
Dietrich Bonhoeffer (1906-1945)
TEBESSÜM
Amerikalı gerzek, alaturka tuvaletin iki taşına iki ayağını koyup çöktü..
Ve pantalonuna etti!..
Özür!..
Fatih Terim Hocam'a bir özür borçluyum..
Spordaki delikanlılar heyecanla geldiler. Terim, Şampiyonlar Ligi'ne ağırlık vereceğinden, lig maçlarını cumaya almak istemiş, başvuru yapmış..
"Bre aman.. Çarşamba şampiyonlar ligi, perşembe dönüş, cuma lig maçı olur mu?.."
"Ligde ve Şampiyonlar Ligi'nde iki ayrı takım düşünüyor" dediler.
"Böyle şey mümkün değil" dedik ve sorularını yanıtladık..
"Bunun adı ligden vazgeçmektir. 'Lig amaç değil, araçtır' diye basbas bağıran benim.. Ama bu, 'Kontağı kapa arabadan in' demek değil ki" dedik.
Fatih Hoca anında bir faks yollamış. İrlanda'ya giderken elime geçti. Yapacak bir şey yoktu.. Bana program göndermiş. Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'nde bazı maçları çarşamba değil, salı günü..
Avrupa maçı salı günü oynanacaksa, ondan önceki lig maçının cumaya alınmasından doğal bir istek yok..
Fatih Terim yerden göğe haklı. Yanlış haber ve yanlış habere göre yanlış yorum bizde..
O zaman..
Affedersin Hocam!..