kapat

08.09.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


İki konuşmanın anlamı

Türkiye en düzeyde yapılan iki konuşma ile adeta yeni bir deprem yaşadı. Genelkurmay Başkanı'nın uyarı ve öneriler taşıyan konuşmasına Yargıtay Başkanı'nın "sistemi sarsan" sözleri eklenince "Türkiye'de birşeylerin değişeceği" hissine kapılmamak elde değil.

Yargıtay Başkanı
Yargıtay Başkanı Sami Selçuk "alışılmadık" bir konuşma yaptı. Bugüne kadar devletin en üst makamlarından çeşitli yakınmalar duyduk, ama bunların hiçbiri doğrudan devleti hedef alan saptamalar değildi. Selçuk'un sözleri bu açıdan çok önemli.

Ancak, balyoz gibi inen bu sözler, özellikle sivil oluşumlarda çok sık dile getirilen görüşler, hatta öyle ki, bu görüşleri yansıttıkları gerekçesiyle haklarında davalar açılan pekçok kişi tanıyoruz.

Devlet, basit tanımıyla milletin teşkilatlanmış halidir. Bu teşkilatlanmış güç, millet adına yapılması gerekenleri yapar. Oysa son 15 yıllık süreçte bunun böyle yürümediği, başta siyasi çevreler olmak üzere büyük bir çoğunluğun görüşü. Buna karşın durumu dile getirmek her zaman kolay olmuyor.

Sami Selçuk, son konuşmasıyla "bir tabuyu yıktı." Şimdi Selçuk'a bunun bedelini ödetmek isteyenler çıkacaktır. Selçuk'un kişiliği, ilişkileri, dostları didik edilecek, konu "daha özgür, hukuka daha bağlı, demokrasinin yerine oturtulduğu Türkiye" olgusundan çıkarılıp, belden aşağı tartışma ortamına sürüklenmek istenecektir. Ama ne olursa olsun, "taşlar oynadı" artık. Depremden sonra daha çok konuşan, daha çok sorgulayan, daha çok eleştiren, daha çok üreten ve daha çok kazanan bir Türkiye'de yaşayacağımızı söyleyebiliriz.

Genelkurmay Başkanı
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, neden böyle bir açıklama yapma gereğini hissetti? Sanıyorum deprem felâketi sırasında silahlı kuvvetlerin de yetersiz kaldığı yolundaki eleştiriler orduda rahatsızlık yarattı.

Kıvrıkoğlu bu konuda basını suçlayarak "İlk günlerde bizi değil yabancıları gösterdiler" dedi, bu biraz haksızlık. Hiçbir gazete ya da televizyon Türk Silahlı Kuvvetleri'nin çalışmalarını gözardı etmeyi düşünemez.

Ancak anlaşıldığı kadarıyla ilk üç gün devletin çeşitli organları arasındaki koordinasyon kopukluğu herkes için üzücü sonuçlar verdi.

Aslına bakarsanız demokratik bir ülkede Genelkurmay Başkanları bu kadar ayrıntılı açıklamalar yapmazlar. Ama Türkiye'deki siyasetçi tipinin yarattığı boşluk zorunlu olarak böyle dolduruluyor.

Kıvrıkoğlu'nun açıklamalarında çok dikkat çekici noktalar var. Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu "28 Şubat" diyor ama bu düşüncenin miladı olarak da 1923'ü gösteriyor. Bu da bende "28 Şubat'a siyasi bir anlam yüklediği, oysa Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Cumhuriyet ilkelerine zaten bağlı olduğunun vurgulanması" mesajı izlenimi bıraktı.

Apo konusunda da "üstü kapalı, ama net" bir mesaj veriyor. Kıvrıkoğlu "Biz tarafız, siyasiler karar versin" diyerek, Türkiye'nin çıkarı yolunda karar alınmasında yarar olduğu mesajını veriyor.

Susma hakkınız yok
Siyasetçiler işlerine gelmediği zaman pek konuşmazlar ama, son hükümet üyeleri "konuşmamayı" kendilerine özgü bir ilke haline getirdiler.

Genelkurmay Başkanı zehir zemberek bir konuşma yapıyor, gazeteciler bakanlara "Ne diyorsunuz?" diye soruyorlar. Bakan beyler ya hiçbir şey söylemiyor ya da "yorum yok" demekle yetiniyorlar.

Yargıtay Başkanı sistemi kökünden sarsan bir eleştiri konuşması yapıyor, gazeteciler hemen sıcağı sıcağına toplantıya katılan siyasilere soruyorlar, tavır aynı. Hiçbir siyasetçinin buna hakkı yoktur. "Ayaküstü konuşmam" sözü belki bir üsluptur, ama öyle bir üslubunuz varsa oturur bir basın toplantısı yaparsınız, görüşleriniz açıklarsınız.

Özellikle hükümet üyelerinin "susma hakkı" diye bir hakları yoktur ve olamaz da. Eğer katıldıkları bir toplantıda gözlerinin içine baka baka bir şeyler söyleniyorsa, hükümet üyeleri ve siyasi nitelikleri olan kişiler görüşleri sorulduğunda açıklamak durumundadırlar.

Sanki etrafında kimse yokmuş gibi kafayı eğip arabaya binmek "ağırbaşlı" politikacı anlamına gelmez. Bu olsa olsa ne diyeceğini bilememenin utancı içinde bir an önce oradan kaçıp gitme dürtüsüdür.

Bedelli'de şikayetler
Deprem felâketinden sonra Genelkurmay Başkanlığı'nın ortaya attığı görüş herkes tarafından çok olumlu bulundu. Bir dönem için Türkiye'de yaşayanlara da "bedelli askerlik" hakkı tanınmasıyla hem sıkışıklık giderilecek hem de deprem yardımları için önemli bir kaynak sağlanacak.

Ancak, bedelli askerlik yapma kurallarının açıklanması, özellikle askerlik çağındaki gençler arasında şaşkınlık ve biraz da kızgınlık yarattı. 1973 ve daha büyük doğumluların bedelliden yararlanacağının bildirilmesini "adaletsiz" bulan geniş bir kesim var.

1973 yılından sonra doğmuş olan ve yüksek okulu bitirdikten sonra master yapanlar, askerliğini kısa bir süre için tecil ettirenlerin haklı bir isyanı var. Diyorlar ki "Bizler askere gitmek için her an hazır bekliyoruz. Ama bugüne kadar şu ya da bu şekilde askerden kaçanlar, bakaya düşenler, hile yapanlar sanki ödüllendiriliyor. Oysa önceliğin bize tanınması lazım. 1973 sınırı daha yakına çekilmeli."

Askerlik için bekleyenlerin şikayeti böyle, benden iletmesi, hükümet Genelkurmay'ın tavsiyesine uyarken belki bu durumu göz önüne alır.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır