Artık iyice açık ki, ahlaklı, yahut cesur oldukları için değil; gerek duymadıkları için, hiçbir zaman yalana başvurma zorunda kalmalayanlar iyi yaşayacak.
Yani bu anlamda siyasetçilik, bilimsel bir tutarlılığın dışına çıkamayacak. Çünkü siyasetçi için de demagojilere abanarak bilimsel bir tutarlılığın dışına çıkmak kârlı olmayacak.
Kaldı ki bizzat siyaset uğraşı da yitirecek bugünkü avantajlarıyla avantalarını..
Ve yalan kâr sağlama dönemini yitirdiğinde, siyasetin işlevi de öncelikle eski yalanları arıtmada yoğunlaşacak.
Allah... 2020'li yıllar kimbilir ne keyifli olacak? 20. Yüzyılda Türk siyasetçilerinin halk kitlelerine söylemiş oldukları yalanların alfabetik bir ansiklopedisi yapılacak belki de..
"A" harfinde Anadolu üstüne yapılmış demagojiler.. "Sen ne güzel bulursun gezsen Anadolu'yu - Dertlerden kurtulursun gezsen Anadolu'yu" örneği...
"B" harfinde "Bu vatan hepimizin" türünden yapılmış savurtmacalar..
"C" harfinde "Cennet mekan atalarımız..." konusundaki endazesiz hamaset gümbürtüleri...
"Ç" harfinde "Çan sesleri ezan seslerinin yerini almasın diye ölenler.." edebiyatının şaklatmaları..
"D" harfinde "Devlet büyüktür, her sorunun üstesinden gelecektir" formülünün her türlü açmaz karşısında hemen imdada yetişen sihirli maymuncuğu...
Tabii böyle bir ansiklopedide hangi siyasetçinin, hangi klişeleri kaç kez kullanmış olduğu da, uzun listeler halinde belirtilecek.
Ve o zaman çok daha rahat anlaşılacak Türkiye'nin tıpkı 19. Yüzyılı ıskaladığı gibi, 20. Yüzyılı da neden büyük bir fiyaskoyla ıskaladığı...
Bu fiyasykonun son rontgeni, bitmekte olan yüzyılın en belirgin özeti olarak Kocaeli depreminde çekildi.
Öyle ki, Mehmet Ali Birand da, "Bu kadar ölü Türkiye'nin yüz karasıdır" başlığıyla, fiyasko rontgenini bir kez daha şöyle tuttu ışığa:
"Tüm yerli ve yabancı bilim adamları, gözlemciler durmadan aynı tespiti tekrarlıyorlar:
'Yaşadığımız depremde bu kadar çok insanın ölmesi, Türkiye'nin yüz karasıdır'
Yine tüm yerli ve yabancıların bir başka tespiti:
'Türkiye'nin inşaat şartnamesi, dünyanın en ileri ve en iyi hazırlanmış olanıdır. Ancak hiç bir maddesi uygulanmamıştır.'
Deprem bölgesinde denetimsiz yani sığlıksız binalara göz yumalım..
Depreme karşı hiç bir örgütlenmeye gitmeyelim.
Felaket kapımızı çaldığında da, şoke olup kalalım ve binlerce insanımızı göz göre göre ölüme terkedelim.
Türkiye, bu olayla birlikte dökülen bir 3'üncü dünya ülkesi düzeyine inmiştir."
21. Yüzıylı, düşünce ve sanat adamlarını kahrede kahrede, kitap toplaya toplaya, tabu ve dogmaların arkasına saklanarak durumu safsatalarla idare etmeye çalışa çalışa, fiyaskolardan fiyaskolara yuvarlanmış bir dönemi iyice dezenfekte edeceğe benziyor..
Hele şu Güneydoğu, yahut Kürt sorunuyla, Kıbrıs sorunu da bir çözüme kavuşsun...
Gitgide daha da saydamlaşacak bir globalleşme süreci, hayatını üç kağıtçılığa değil, mesleki bir özene koymuş olanları çok daha olumlu bir ortama taşıyarak, Türkiye'yi de evrensel ölçeklerin içinde yeni bir asansöre bindirecek..
Ne mutlu 21. Yüzyıl boyunca kendi yaratıcı değerlerini kanıtlayarak yaşayacak olanlara...