ULAŞ BIÇAKCI
Beton toprağın altında da kalsa güzel olacaktır
Feyzi Akkaya
Bundan 12 sene öncesine kadar hayatımın 10 yılına yakını, o zamanlar dünyanın en büyük müteahhit firmaları arasında STFA (Sezai Türkeş-Feyzi Akkaya)'da geçmişti. Görevim Organizasyon ve Sistem Müdürü olduğu için şirket kültürü ve grubun kurumsal kimliği gibi konularla da ilgileniyordum.
Başka sorumluluklarım da vardı. Bunlardan birisi Feyzi Akkaya'nın, "Şantiye Elkitapları"nı bastırmaktı. O nedenle kendisine yakın olma şansına erişmiştim. "Organizasyon-yönetim" işi de rahmetli Sezai Türkeş'in bebeği olduğundan ona da yakın olabilmiştim. Ayrıca görevlerim gereği tüm üst yönetim ve tüm teşkilâtı tanırdım. Dolayısı ile kurumsal kültürü yakından ve doğru olarak teşhis edebilecek konumdaydım. O zamanlar öylesine belirgin ve muhteşemdi ki STFA'nın kurum kültürü; hissedebilir, koklayabilir hatta dokunabilirdiniz, o kadar somuttu benim için. Feyzi Akkaya'nın "Beton toprağın altında da kalsa güzel olacaktır" ifadesi bu kültürün simgelerinden sadece birisidir.
Kalite tutkunluğunu özetleyen bu ifadeyi ilk kez bir şantişe şefinden duymuştum: Özgün Dumrul. Olayı öyküselleştirmek için anlatırken onun adını, "Deli Dumrul" olarak kullanıyorum. İşinin delisi idi o. Bir oryantasyon toplantısında konuşma yapacaktı. Zorla kabullendi. Çünkü o, konuşmaktan değil iş yapmaktan anlardı. Nitekim toplantıda kesik kesik konuştu. Konuşmasının sonuna yaklaştığında istediği konuları tamamen bitirememişti. Uzatmak istemedi ve "Ben en iyisi size Feyzi Abi'nin bir lafını aktararak bitireyim, o her şeye yeter" diyerek duygulu bir şekilde ekledi; "Beton toprağın altında da kalsa güzel olacaktır". Cümlenin sonu boğazında düğümlenmişti. Gözlerini saklamak için başı öne eğik, bir süre kağıtlarını toplar gibi yaptı ve sonra birden kalkarak dışarıya doğru yürümeye başladı. Kimse bir şey anlamamıştı. Teşekkür etme bahanesi ile kendisine yaklaştım. Dop dolu idi gözleri. O koca Dumrul, dev şantiyeci gözyaşlarına mani olmaya çalışıyordu. Anlaşılmasın diye hızla uzaklaştı, gitti.
İnsan yönetiminde değerlerin, inançların, yazılı olmayan kuralların ne kadar önemli, güçlü, gerçek, işe yarar ve somut olduğunu kanıtlayan bir olaydı bu. Çünkü Dumrul'un ve STFA'nın şantiyeleri gerçekten olağanüstü eserlerle doluydu.
Sanırım hiç bir teknik şartname, hiç bir kontrol, resmi idare, zorlama, talimat veya ceza bunu sağlayamaz. "Feyzi Abi"nin sözünü şimdi hırsız müteahhitlere ve suç ortaklarına armağan ediyorum, "Sezai Abi"nin, "Dürüstlük daima en iyi politikadır" sözüyle birlikte.
Depremden sonra davalar, cezalar, yeni yasa, yönetmelik, standart ve şartnameler getirilebilir. Ama can ve mal kayıplarında payı olan müteahhitler, mimarlar, mühendisler, rüşvetçi yetkili ve siyasiler ve hatta işçisi dahil demir ve betoncular ve diğer soysuzlara dürüstlük, ahlâk, ruh, vicdan ve insani değerler kazandırılabilir mi? İşte asıl soru bu.
|