Yaşıyorsak eğer...
Yaşayanlardan biri de benim madem, hayatı normale çevirmem lazım. Yoksa bileklerimi kesmem an meselesi.
Bak adam televizyon seyrede seyrede yaşama gücünü yitirmiş, intihar etmiş. Üzülmek için illaki çok yakınlarınızın ölmesi gerekmez. Üzüntüden ne halt edeceğinizi bilemezsiniz...
Ölüme isyan edersiniz, sebepler silsilesinde debelenirsiniz...
Suçlulara kahır bela dilersiniz, hatta ölene bile kızarsınız, niye öldü diye...
Şuursuz davranışlar gösterir, gerçekle boğuşur durursunuz...
Bugünlerde geride kalanların, depremi ucuz atlatanların bir bölümü kendini ve karşısındakini teselli etmek için bunu söylüyor.
***
Hayat devam ediyor...
Evine korkudan giremeyenlerimiz de artık evlerinde uyuyor. Bir şey olmamış gibi davranıyoruz ama deprem hikayelerimizi anlatmaya devam ediyoruz. Rüyalarımızda da görmeye başladık... Gerçek gibi yaşayıp, "Ohh rüyaymış!" diye uyanıyoruz. Bu sefer de rüyalarımızı anlatıyoruz...
İşlerimizin başındayız... Hep çalışmak zorundayız... Üstelik artık daha çok çalışmak gibi bir mecburiyetimiz var sanki. "Tatillerimizi birbirine bağlamaktan vazgeçip, daha seyrek sepelek yaşasak" önerilerini kulak ardı etmemeliyiz mesela... Hatta bundan taraf olmalıyız.
"Japonlar yılda bir kez tatil yapar" diye okumuştum bir yerde. O da en yakınları öldüğünde... Gerçek mi acaba? Eğer gerçek ise hakikaten utancımızdan ne yapacağımızı bilememeliyiz...
***
Hayat devam ediyor...
Hayat devam ederken, bu kadar üzerine gidildikten sonra devlet vurdumduymaz tavrına devam edecekse, "bu memleket adam olmaz" çığlıkları ile ülke dışına kaçışmak da olmaz. Ayıp denen bir şey var... Hem "batan gemiyi önce fareler terkeder". Fare fare yurtdışında yaşamak iyi bir fikir değil. Gerçi orada farelerin de haklarını koruyorlar ama olsun! Kimse fare olmak istemez değil mi? (Böyle kararlar alanlar var, lafım onlara.)
Biz en iyisi olanak ve olanaksızlıklarımızla buralarda bir yerde yaşamamıza devam edelim. Devlet "hiç bile, ben buradayım" diyorsa, hakikaten kendine gelmiş bir şekilde orada olmalıdır artık.
Milletçe deneye-yanıla, deneye-yanıla, müstehakımızı hep gördük! Ama hiç bu kadar acısının başımıza geleceğini tahmin etmedik değil mi?
***
Hayat devam ediyor...
Akıllarımız başlarımıza doğru yola çıktı. Yüreğimiz ağzımızda. İşimizle gücümüzle uğraşaduruyoruz.
Bu arada köleniz de film çekimlerine devam ediyor. Diğer kölelerinizle birlikte... Başlanmış bir iş bitirilmeli...
Hakkımızda iyi mi, kötü mü düşünürsünüz bilmiyorum ama biz depremle ilgili tatil vermedik. Bu işin bitmesi lazımdı, kimse itiraz etmedi, çalışmaktayız...
Şu sıralar Yedikule Hisarları'ndayız (hani o kalabalık konserler verilen, açıklık yer). Oraya saray girişi dekoru yapıldı. Babil'in Asma Bahçeleri gibi düşünülmüş.
Herkes bir tuhaf... Hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyoruz. Hepimiz oyuncuyuz moyuncuyuz ama bunu pek oynayamıyoruz. Gel gör ki "gösteri devam etmeli" diye bir laf var İngilizce'de. Ediyor etmesine de o eski eğlenceli set kalmadı.
Beni soracak olursanız, "çeçe sineği ısırmış gibi" bir uyku hali var sürekli. Size tavsiye etmiyorum; ben sakinleştirici alıyorum, belki ondandır...
Ön cepheden 13. kat, arka cepheden 7. kat olan evime girip, uyuma kararı aldıktan beri sahiden de sadece uyuyorum.
Uyumak bir kaçış biçimiymiş. Neden kaçacağım ki! Sakinleştiriciler bir tarafa, hepimiz için en iyi ilaç zaman...