İnternete girip, elektronik posta adresime bakıyorum, en az 70-80 tane mektup gelmiş, okumamı bekliyor. Hepsi hemen hemen aynı şeyi söylüyor; "Bu hükümete güvenimiz yok!"
Hiç böylesi bir eleştiriye şahit olmamıştım. Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, milletvekilleri hepsi nasibini alıyor bu eleştirilerden. Deprem sonrası yaşananlar halkın gözünü açmış durumda.
Her şey herkesin gözü önünde yaşanıyor zaten. Gazete ve televizyonlar önlerine gelen haberleri değerlendiriyor. Deprem bölgesine gidenler kendi gözleriyle görüyor yaşananları. Yerle bir olmuş binaları, enkaz altından çıkarılanları, çıkarılmayı bekleyenleri. Binlerce, onbinlerce insanın depremden sonra bir de yağmurla nasıl mücadele ettiklerini.
Ve hükümetin depremin yaralarını sarmak için halktan vergi toplamaya çalıştığını... Kimsenin para vermemek, yardım etmemek gibi bir kaygısı yok. Ay sonu olmasına, insanların çoğunun cebinde para olmamasına karşın herkes elinden geldiği ölçüde yardımını yaptı, yapmaya devam ediyor, edecek de...
Ama 20-30 milyona satılan cep telefonundan 50 milyon TL. vergi toplanması gibi zorunlu vergi yasası, günlerdir kendi yakınlarını kaybetmiş gibi sarsılanları daha da sarstı.
Söz konusu olan para değildi, hükümetin tavrıydı. Onları resmen soymaya çalışmasıydı ve bu paraların gerçekten depremzedelere harcanacağından emin olunmamasıydı.
Ne acı değil mi? Vatandaş hükümete güvenmiyor. Bu toplanan paraların yerine harcanacağına inanmıyor. Bankalarda toplanan paraların akibetinden şüphe ediliyor. Trilyonlarca lira repo mu yapılıyor, yapılıyorsa üzerine mi ekleniyor, bankaya mı kalıyor, ne oluyor?
Kötü örnekler anlatılıyor. Bir belediyenin yardım konvoyunun peşine takılanlar, konvoyun bir saatlik bir tur attıktan sonra geriye döndüğünü gördüklerini yazıyorlar. Halkı, medyayı herkesi kandırdıklarını anlatıyorlar. Güven yok olmuş. Bu yüzden herkes kendi yardımını kendisi yapmak istiyor.
Herkes aynı soruyu soruyor: "Biz bu adamları nasıl seçtik?"
e-mail: sguler@sabah.com.tr