Deprem sonrasında, yüksek enflasyonun yarattığı istikrarsızlığın tipik örneklerini yaşadık. Dövize küçük bir hücum oldu. TL faizleri derhal tırmandı. Bence yanlış bir kararla borsa gereksiz yere kapatılmıştı. Neyse, ilk açıldığı gün yüzde 10 değer kaybettikten sonra Cuma biraz toparlandı.
Hükümet önce deprem vergisi salmaya karar verdi. Ancak, toplumdan çok sert tepki gelince vazgeçme zorunda kaldı. Topu taça atarak, yeni vergileri Meclisin sonbaharda açılışına bıraktı.
Tasarrufçu en çok üç temel büyüklükle ilgileniyor. Kur, enflasyon ve faizler. Kısaca gözden geçirelim.
Buna karşılık, döviz girdisini arttıracak unsurlar mevcuttur. Uluslararası kuruluşlardan ve dost ülkelerden felaket yardımı gelecektir. Reasürans ödemeleri vardır. Yurt dışındaki vatandaşlarımız yolladıkları parayı arttırıcaklardır. Neticede, döviz arz ve talebinin dengeli seyredeceğini söyleyebiliriz.
Eğer deprem hükümetin IMF ile anlaşmasını hızlandırırsa (bunu çok muhtemel görüyoruz), döviz cephesi daha da rahatlayacaktır. Merkez Bankasının döviz rezervleri zaten yüksektir.
Demek ki, şimdilik kur politikasında bir değişiklik beklemiyoruz. Eylül ve Ekim'de "1 dolar artı 1.5 mark" döviz sepetine göre TL'nin yüzde 3 civarında değer kaybedeceğini düşünüyoruz. Ondan sonrası IMF anlaşmasına göre belirlenecektir.
Enflasyon ve faiz
Kamu harcamalarının önümüzdeki aylarda yükselmesi kaçınılmazdır. Dolayısı ile, kamu açığını büyütücü etki yapacaktır. Ek vergi geciktiğine göre, açığı kapatmanın tek yolu, KİT fiyatları ve dolaylı vergi zamlarıdır.
Kamu fiyat artışları, enflasyonu mutlaka yukarı çekecektir. Dikkat: bu maliyet enflasyonudur. Özel kesimin bu maliyet artışlarını ne ölçüde kendi fiyatlarına yansıtacakları talep koşullarına da bağlıdır.
Piyasalardaki genel kanı, hem toptan hem de tüketici enflasyonunda 5 puanlık bir artış olacağı şeklindedir. TEFE için üst sınıra yüzde 60 diyoruz. TÜFE yüzde 65'i bulabilir. Bunun üstüne şimdilik ihtimal vermiyoruz.
Ya faizler? TL faizlerindeki ani yükselmeyi istikrarsızlık ortamının doğal bir sonucu kabul ediyoruz. Fakat kalıcı olduğunu sanmıyoruz. Tam tersine, sonbaharda tekrar faizlerin gevşemesini bekliyoruz.
Bu durumda tasarrufçuya önerimiz TL'de kalmasıdır. Tek husus, vadenin kısaltılmasıdır. Son dönemde üç ay ortalama vade önermiştik. Bunu yavaş yavaş iki aya çekmek daha tedbirli olurdu. Portföyün bir bölümünün nakit kalması ileride karlı fırsatları kullanmaya da olanak sağlayacaktır.