|
Sanatsal erotizm savaşçıları
Adalet Ağaoğlu, "Eyes Wide Shut"ın kendi romanıyla benzerliğini tartışıyor. Ünlü yazar, Kubrick'in beklenen filminden yola çıkarak "sanat-erotizm ilişkileri" konusundaki görüşlerini anlattı.
Benim için her şey sevgili Adalet Ağaoğlu'nun bir telefonuyla başladı. Çok yakın dostu Gürcan Türkoğlu, New York'ta Stanley Kubrick'in son filmi "Eyes Wide Shut"ı görmüştü. Dönüşünde Adalet'i aramış ve filmin, onun romanı "Ruh Üşümesi"ne çok benzediğini, izlerken hep bu romanı düşündüğünü söylemişti. Adalet gerçek bir meraka düşmüştü: acaba ben filmi görmüş müydüm?
Hayır, dedim... Film henüz Avrupa'da gösterilmemişti. Avrupa galasını şu günlerde açılan Venedik Festivali'nde yapmıştı. Bizde ise ekim sonunda gösterilecekti.
Ama ben de meraklanmıştım. Adalet'in söz konusu romanını kütüphanemden çıkardım, Kubrick'in filmi üzerine işitmiş okuduklarımın ışığında yeniden okuyarak notlar aldım. Ve Adalet'le bir araya gelip konuşma ihtiyacı duydum. Hem Kubrick'in filmine daha iyi hazırlanmak, hem de onun gibi bir insanla, filmden ve romandan yola çıkarak belalı bir konuyu, sanat ve erotizm ilişkilerini tartışmak için...
Kaçınılmaz hesaplaşma
Adalet donanımlı geldi. Gürcan Hanım üşünmemiş, ona "Eyes Wide Shut"ın senaryo yazarı Frederic Raphael'in film ve Kubrick üzerine yeni çıkmış kitabı "Eyes Wide Open"ı da getirmişti. Kitabı ödünç alıp göz attım. Türkçe'ye de çevrilmesini beklediğim kitapta, eşsiz bilgiler, gözlemler, anılar vardı, mükemmel bir Kubrick portresi, bir çağdaş sanatçı tablosu...
Kitapta, örneğin Kubrick'in Raphael'e telefon edip ünlü Polonyalı sinemacı Kieslowski'yi ve onun "Üç Renk Üçlemesi"ni görüp görmediğini sorması, en çok "Mavi"yi beğendiği yanıtını alınca "İyi, ben de 'mavi' bir film yapmak istiyorum" demesi... (Burada bir kelime oyunu vardı, çünkü "blue movie" İngilizce'de "seks filmi" anlamına geliyordu!)...
Filmden esinlenilen Avusturyalı yazar Arthur Schnitzler'in 1890'larda Viyana'da geçen kitabının metnini, yazarın adı olmadan Raphael'e göndermesi ve Raphael'in bunu bir Stefan Zweig hikâyesi sanması.. gibi ilginç anekdotlar.
Cüretkâr bir kadın yazar
Peki ama bu ünlü filmle, Adalet Ağaoğlu'nun 1991'de yayınlanmış olan "Ruh Üşümesi" adlı erotik romanı arasında nasıl, ne tür bir ilişki varolabilirdi?
"Gürcan'a çok güvenirim. Sanatın her dalıyla ilgilenen bir aydındır. Benim 'oda romanı' dediğim romanımla Kubrick'in filmi arasında benzerlik olabilir mi? Küreselleşme deyip duruyoruz. Ama bunun hep ekonomik yanını gözönüne alıyoruz. Oysa sanatta da küreselleşme var. Dünyanın çok farklı yerlerinde iki sanatçı, aynı dürtülerle benzer yapıtlar ortaya koyabilir, koyuyor da... Ben böyle yorumluyorum."
Ağaoğlu'nun romanı yayınlandığında çok yankı yapmıştı. Çünkü Adalet, örneğin şöyle bölümler yazmaya cüret etmişti: "Dizini bacaklar arasından çekiyor, çorabın kalçalarından aşağı yavaş yavaş sıyrılışına yardımcı olmak istiyor. Elleri oyluklara, dizlere, bacaklara doğru birlikte kayıyor, derken parmaklar birbirine kenetleniyor ve şimdi kim kimi okşuyor, herkes kendi kendinin bacaklarında, karnında mı geziyor, pek belli olmuyor. Ancak hazzın saç diplerini ince ince terlettiği seçilebilir."
Bu ve benzeri bölümler yüzünden roman hemen "seks romanı" diye nitelenmiş, tepkiler yağmıştı. Tıpkı şimdilerde Kubrick filminin "seks filmi" damgasını yemesi gibi... Niye hep böyle oluyordu, sanatçı seks alanına el atar atmaz niçin yaptığı tepki alıyor, "seks romanı, seks filmi" diye küçümseniyordu?
"Eski yapıtlarımda da bireylerin seks hayatına ve ilişkilerine yer verirdim. Ama hep belli bir oto-sansür vardı. Belki yaşadığımız toprakla ilgili... Onun için coğrafyamı değiştirmem ve Viyana'ya gitmem gerekti. Romanı orada tamamladım. Türkçe'de cinsellikle ilgili sözcük ve deyimlerin hep küfür edebiyatının bir parçası olduğunu, cinselliğin hep çirkinleştirilerek anlatıldığını farkediyorum. Her yazar gibi... Bunu önlemek ve cinselliği, tüm sözcükleriyle birlikte bir edebi yapıta konu etmek istedim. Sevişmenin de dilimizde bayağılaşmadan anlatılabileceğini göstermek istedim. Demek ki romanım, öncelikle bir dil sorununun üzerine gitti. Yine de çok cesur davranamadım. Böylesine tepki alacağımı bilseydim, belki daha da yürekli olur ve kullanamadığım kimi sözcükleri de kullanırdım."
Sanat ve erotizm ilişkileri
Adalet, sevişmeyi olabildiğince şiirle, bir düş atmosferiyle anlatmıştı: "Omuzlarındaki ince askılardan sıyrılarak adamın üstüne eğiliyor, meme uçları kumral kıllara belli belirsiz değişlerle geziniyor, gezindiği yerlerde küçük halkalar çiziyor. Bu arada adamın da bir parmağı onun dudaklarında dolaşarak, dolaştığı yerde görünmez halkalar bırakıyor. İstekli ve isteklendirici olduğu kadar, düşünen bir parmak..."
Peki, sanat erotizme nasıl yaklaşabilir, sanat-erotizm ilişkisi nasıl çözümlenebilir?
"Tüketim ekonomisi cinsel hayatları da tüketime soktu. Mankenlik mesleği örneğin, genç güzel kadın-erkek bedenlerini hep birer cinsellik objesi gibi sunup duruyor. Ama cinsellik ve cinselliğe bakışımız estetize edilemedi. Hep üstü örtülü, çirkin ve karanlık bir alan olarak kaldı. Ya bilmezden gelindi, ya da alabildiğince sömürüldü."
Adalet'le bir konuda hemfikiriz: Cinsellik, sinema ve TV'nin katkısıyla artık tabu bir alan olmaktan çıktı. Görselliğin egemenliğindeki çağımızda, perdede veya ekranda cinselliğin oldukça yürekli biçimde sunulmasına alıştık. Ama sözcüklerden, cinselliği anlatan sözcüklerden hâlâ korkuyoruz. Hâlâ cinsel organların adları Türkçe'de küfür alanına girmeden söylenemiyor, sevişme eylemi anlatılamıyor. Cinselliğe yaklaşmak isteyen yazarı hâlâ çok çile bekliyor...
Simgeler kullanmanın gereği
Adalet sürekli Kubrick'in filmine dönüyor: Bu filmi Türkiye'de onun kadar merakla bekleyen herhalde yoktur!.. Filmin bir gecelik bir serüveni anlattığını söylüyor. Kubrick şöyle demiş: "Bir gecenin filmini yapacağız. Bir gecelik gerçek, ama tümüyle gerçek de değil, rüyayla karışık gerçeklik". Adalet, kendi romanının da "bir bakışın, bir bakışın düşündürdüklerinin, hayal ettirdiklerinin romanı" olduğunu söyleyerek yaklaşımdaki benzerliğin altını çiziyor.
Adalet, özellikle bizden edebiyatın, cinselliği dünya sinemasının ulaştığı düzeyde anlatamadığını söylüyor. Böyle bir anlatım için simgelerin seçilmesi gerektiğini (örneğin "Ruh Üşümesi"ndeki temel simge, kabuklu deniz hayvanları, en küçük bir temasla açılıp kapanan deniz kestaneleri), ayrıca estetize ederek, güzelleştirerek, kahramanların kişisel tarihiyle ve içinde yaşadıkları toplumun tarihiyle kültürüyle bağlantılı olarak vermek gerektiğini savunuyor. Sinemada da simge ve metaforların önemine değiniyor.
"Bir şey daha var. Hollywood filmlerinde ve tüm filmlerde iki insan karşılaşır, bakışır, aşk veya istek başlar ve gidip yatarlar. Oysa yıllardır birbirini tanıyan iki insanın, özellikle de karı-kocanın cinsellik eylemine geçmesi ve birbirlerini yeniden keşfe girişmeleri ilginç. Onun Kubrick'in filmindeki simgesi de anlaşılan karnaval... Bir büyük balo, bir toplu eğlence".
Kaçınılmaz hesaplaşma
Acaba her büyük sanatçı eninde-sonunda bir gün cinsellikle ve cinsel alanda hesaplaşmak zorunda mı? Bunuel, Bergman, Kubrick... Ve Adalet Ağaoğlu?
"Cinsellik de insanlararası ilişkinin bir alanı, önemli bir alanı. Çağımız birbirine yaklaşamayan, dokunamayan insanların çağı. 20. yüzyılın sonunda parçalanmış insanın cinsel hayatı niye tökezliyor? Niye dokunma isteği yok oluyor? Benim peşinde olduğum sorun bu... Yeni bir yüzyıl-binyıl eşliğinde cinsel hayatla da hesaplaşmak zorundayız."
Ağaoğlu, kitabının bir yerinde "Hiroşima Sevgilim" filminin diyaloglarına gönderme yapıyor. Niçin özellikle o film?
"O filmi çok önemli buluyorum. Sevişme eylemiyle insanın kişisel tarihi arasındaki hesaplaşmanın filmidir o... Bir açıdan bu mevsimin "Barut Fıçısı" filminde de olduğu gibi."
Kubrick'in filminin kahramanları, sekse sanki ölümüne yaklaşıyorlar. Batı'da cinsellikle ölüm arasındaki ilişki hep işlenegelmiştir: Georges Bataille, Jean Genet veya Mishima'nın yapıtlarından, Oshima'nın filmlerine dek... Adalet'te de var bu: "Yataklar ve çarşaflar uyumak ve sevişmek içindir. Aynı zamanda ölmek için"... Ne diyor bu konuda?
- "Romanın bir bölümünde tren kazası geçirmiş bir adamın bir kadınla sevişmesi var. Ben bunu daha çok ölmek üzere olan bir adamın belleğinde canlanan bir anı olarak aldım. Ölüm anında, diğer anılar arasında cinselliğe, cinsel doyum anlarının anısına sığınma. Modada, defilede, TV programlarında, pazar dergilerinde hep ve sürekli olarak cinsellik vurgulanıyor. Tüm bu programlar, yayınlar ve olaylar, hep erkek gözüyle hazırlanıyor, erkek bakış açısını yansıtıyor. Ve hepsine bir cinsellik, çoğu zaman da bayağı bir cinsellik siniyor."
Erkeğin cinsel birleşmesi
Peki günümüzde artık kadın da erkek bedenine cinsel arzuyla bakmıyor mu, ondan zevk almıyor mu? Ve cinselliğe artık kadın bakışı da söz konusu değil mi?
"Evet, kuşkusuz ki öyle. Kadın da artık erkeğe cinsel duygularla, cinsel bir onayla bakıyor, bakabiliyor. Şimdi de örneğin erkek mankenler kendi bedenlerinin ve cinselliklerinin ve bunun etkisinin farkına vardılar, tıpkı kadınlar gibi onu satışa sunuyorlar. Feminizm denen şey işleri bu noktaya getirdi. Artık erkek de cinsel bir obje oluyor. Bir anlamda oh olsun!.. Bunca yıl kadın bedeninin cinsel obje olmasından sonra, bu kaçınılmaz bir olaydı."
|
Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|