Devlet yönetimi korkunç depremden sonra müdahale etmekte açıkça geç kaldı. Bunu artık yedi cihan biliyor, devletin kendisi de biliyor, saklamak istiyorsa da saklayamıyor.
Şimdi durum farklı. Öfke çığlıklarının yükselmesine çok kızdılar ama, gereğini de yapmak zorunda olduklarını biliyorlar, bu nedenle yapıyorlar.
Cuma gününden itibaren, yani depremden 4 gün sonra bölgede devletin varlığı hissedilmeye başlandı. Pazardan itibaren ise somut bir şekilde görünüyor.
En azından Gölcük, Değirmendere, Karamürsel, Yalova hattı ile Adapazarı'nda trafik artık eli sopalı gönüllüler tarafından değil polisler tarafından yönetiliyor.
Enkazların başında iş makinaları, toplama ekipleri, kamyonlar çalışıyor, askerler de çevre güvenliği alıyor.
Buna karşın özellikle yardımlar konusundaki koordinasyon bozukluğu henüz giderilemedi.
Şimdi, burada insanın kanına dokunan bazı hükümet ve devlet yöneticilerinin "zeytinyağı gibi" üste çıkmaları.
Bakanın biri ekrana çıkıyor "Masa başında oturmakla olmaz" diyerek gazeteci azarlamaya kalkıyor, eleştirileri "cahilce" buluyor. Sonra da "akıl ve zekâyla bağdaşlamayacak" bir biçimde geç kalınmasının nedenini "elektrik ve telefon kesintisine" bağlıyor.
Allah'ın adamı, bunları sağlamış olmak senin görevin değil miydi ki, olabilecek en ilkel savunmanın arkasına sığınıyorsun. Ayrıca deprem bölgesinde telefonlar hâlâ doğru dürüst çalışmıyor ki.
Yine bir başka bakan, enkaz altındaki çocuğunu, karısını, kardeşini bırakıp canla başla çalışan polisi, memuru, askeri, subayı ve binlerce gönüllüyü sanki "devletin sağladığı organizasyonmuş" gibi sunma kurnazlığı yaparak hamaset edebiyatına soyunuyor.
Bürokratlar ise başka alem, başındaki bakanlar "umursamaz" olunca, onlar da nezaket kurallarını aşmayı hak görüyor, gazetecilere ve tabii tüm halka hakaretten kaçınmıyor.
Bizleri şu hassas günlerde kışkırtıcı, hain gibi göstermek isteyenlerin maskeleri ortalık sakinleşince nasıl olsa düşer, bütün bunların hesabı da seçimde sorulur. Zaten halk da bunu bekliyor, seçime çok var diye de düşünmeyin, sayılı zaman çabuk geçer.
Depremi bilen adamı merak edenlere
Korkunç depremi 20 gün önceden tahmin ederek devletin bazı önemli makamlarına yazdığı mektupla dile getiren Cemalettin Yıldırım kamuoyunun "merak odağı" haline geldi.
Son üç gündür, artık sayamayacağım kadar çok telefon, faks ve e-mail aldım. Aynı şekilde gazetedeki diğer yazar arkadaşlarla, yazıişlerine de benzer mesajlar geliyor.
Tabii doğal olarak sorulan şu: "Bir daha deprem olacak mı?" ya da "Bundan sonra ne zaman deprem olacak?" Bu arada bazı okurlar da bana sitem ederek "Böyle gazetecilik mi olur, adama ne zaman deprem olacağını sormadın mı?" diye de soruyorlar.
Hemen söyleyeyim, Cemalettin Yıldırım bir kahin, falcı, medyum değil. Tahsili, görgüsü, bilgisi ve sosyal yaşamı ile 180 derece zıt bir "garip bilgi yumağı" sahibi. Bu bilginin onda nasıl ve ne zaman somutlaştığını açıkçası anlamam mümkün değil. Ama son 40 yıl içinde üstünkörü kağıtlara çizdiği son derece düzgün gözyüzü şekilleri, uzay haritaları insanı çok şaşırtıyor.
Yıldırım yeni bir depremden söz etmedi. Ancak "Yeni güneş tutulmasının sonucunda ayın hareketlerini izliyorum" dedi.
Devlet ve bilim adamları Cemalettin Yıldırım'da eğer varsa bir cevheri çıkarmak için çaba harcarlar mı; orasını bilemem.
Bari dalga geçmese
Sağlık Bakanı Osman Durmuş'u bütün Türkiye gördü, izledi. Artık hakkında yazılacak söylenecek bir şey yok. İzan sahibi biri bunların ne anlama geldiğini anlar ve gereğini yapar.
Ama Sağlık Bakanı, "gereğini yapmaya gerek duymadığını, çünkü koltuğunda biraz oturmak istediğini" resmi olarak açıkladı.
Tamam da, bari milletle alay etmekten vazgeçse. Herkese çamur atıp sonra da "cahil olabilirim" diye ironi yapmaya kalkışması, "bana birşey olursa yabancı kanı verebilirsiniz, vasiyet ediyorum" demesi halkı iyice çileden çıkarıyor.
Başbakan "moral bozmayın" derken tüm Türkiye'nin hissiyatı ile oynayan Sağlık Bakanı Durmuş'un halini nasıl görmüyor ve sadece "fırça atmakla" yetiniyor anlamak mümkün değil.
Tabii aynı şekilde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin de şu ana kadar müdahalade bulunmamış olması hem kendisi hem de partisi adına bir talihsizliktir.
Bu arada, herkes Sağlık Bakanı Osman Durmuş'la uğraşırken gözden kaçan ve aşağı yukarı aynı dili kullanan ve Durmuş'a "aslanlar gibi" sahip çıkan Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün de tavrına dikkatinizi çekmek isterim.