Öyle ki, Türkiye'nin durmadan kıpırdayan belalı bir deprem kuşağı üstünde bulunduğu dahi bir türlü ön plana çıkarılmadı.
Oysa "her yıl en az bir büyük deprem alt üst ediyordu bu toprakları".
Ve İstanbul Dükalığı ile Ankara oligarşisi, kendine çok da dert edinmiyordu bu felaketleri.
Neden edinmiyordu?
Güngör Mengi dünkü yazısında bunun yanıtını çok berrak açıklıyor ve şöyle diyor.
"Çünkü o depremler şimdiye kadar hep sefaleti ve felaketi kader olarak kabullenmiş bölgelerin insanını vurdu.
Zenginlere özgü benciliğin kör ettiği Batı, Doğu ve Orta Anadolu'yu yıkan felaketler karşısında devletin çaresizliğini ve hazırlıksızlığını kendine dert etmedi.
Deprem, devleti değiştirme gücüne sahip zengin ve eğitimli Batı'yı ilk kez vurdu.
Her yerde bir hayır arayan tecrübe doğruysa değişimin yasası şimdi işleyecektir."
"Türk'e Türk'den başka dost yok" dubarası arkasında halk yığınlarını, son yüzyılda da, İstanbul Dükalığı ile Ankara oligarşisi köküne kadar kazıklayıp durdu.
Bu kazıkları gün yüzüne çıkarmaya uğraşanlar pesperişan edildiler, kahredildiler, demir bir ökçe altında durmadan ezildiler yüzyıl boyunca..
Ve şimdi Türkiye'nin alt yapıdan yoksun, Türk'e Türk prohagandası yapmaktan ibaret, göstermelik bir Ankara oligarşisinden başka bir şey olmadığı tabak gibi çıktı ortaya...
Eğer yazılı ve görsel medya olmasa, halk yığınları bir kez daha çok rahat kazıklanabilirdi.
Ne Cumhurbaşkanının deprem günü İstanbul'daki evinde elektriksiz ve telefonsuz kaldığından; depremi de ancak el yordamıyla bulduğu pilli bir radyodan öğrenebildiğinden haberimiz olurdu; ne Başbakanın iki gün boyunca deprem bölgesiyle iletişim kuramadığından...
Enkaz altındaki 30 bin ölünün kokuşmaya başladığını da öğrenemezdik, Kızılay çadırlarının köhnemiş uydurma çadırlar olduğunu da; bazı müteahhitlerin bazı belediyelerle ortaklaşa rant paylaşımına girişip, bir yığın çürük yapıyla zavallı müşterilerini ölüme mahkum ettiğini de..
Süleyman Bey kalkar:
- Türk Devleti büyüktür, yaralar sarılacaktır, der ve felaketin rezaletiyle, rezaletin felaketi üstüne bir örtü çekiliverirdi.
Olaylardan sorumlu olması gereken bazı kişilerin, medyaya aba altından sopa göstermeye kalkmasını izliyoruz:
- Hangi niyete hizmet ettikleri belli olmayan bazı gazeteler, diye başlıyorlar söze..
Ya siz tosunlar hangi niyete hizmet ediyorsunuz ki?
Tablo ortada... İlk 6 saat içinde alınması gereken önlemler, 6 gün sonunda dahi alınamadı..
Bir de Osman Durmuş diye bir sağlık Bakanı çıktı ortaya... Türkiye'nin neden çağdışı sayıldığının en somut göstergesi..
Yabancı kurtarma örgütlerinin, 50-100 insanı daha enkaz altından belki canlı kurtarırız diye gösterdikleri çabaları; enkazın bir an önce kaldırılmasına engel ve ölülerin kokuşarak salgın hastalıkların çıkma olasılığına neden sayarak, hepsini kovalamaya kalktı..
Türkiye, tam 21. Yüzyıl arifesinde "yaşam kalitesi" açısından Yunanistan'ın bile 60 basamak altına kendiliğinden düşmedi..
Özeleştiriyle saydamlıktan ödü kopan Hazine'den geçinmeli üst düzey kadroların, hamaset edebiyatı arkasında çevirdikleri fırdöndüler yüzünden düştü...
Neyse ki globalleşme süreci hızlanmada... Yeni Dünya Düzeni ise, teknik bir devlete dönüşememiş, kabuk devlet görüntüsündeki oligarşilerin de kendi ülkelerini gizli bir iç sömürgeye çevirmesine izin vermeyeceğe benziyor..
Öyle anlaşılıyor ki Türkiye'nin artık 21. Yüzyılı da ıskalama olanağı yok. Enseyi karartmayın..