Bu mektup..
"Ölüm ülkesi"ne uzak olanlara... Yani, Sakarya'ya, Kocaeli'ne, Gölcük'e, Yalova'ya, Derince'ye, Değirmendere'ye, "gözden ırak ama gönülden yakın" insanlara yazılmaktadır..
Bu mektup, "Ölüm ülkesi" yurttaşlarının acısını, hüznünü, çığlığını, öfkesini ama biraz da yaşama sevincini, karınca kararınca anlatmaya çalışacaktır..
Ve her ne kadar, bu mektubu, bir tek kişi kaleme alsa da, aslında onbinlerin, yüzbinlerin imzasını taşımaktadır. Daha doğrusu, bu satırları kaleme alan adam, Ölüm Ülkesi'nde yaşananların ihbarcısıdır sadece..
Evet, bu mektubu okuyan değerli dostlar..
Önce merhaba..
Daha önceki mektuplarda da yazıldığı üzere "ülke"de göz gözü görmüyor..
Biz şu an "ülke"nin fiziken ve ruhen en çok tahrip gören kentindeyiz..
Sakarya'dayız..
Adına şiirler, destanlar yazılan, savaş meydanlarıyla ünlü Sakarya..
Adapazarı da diyorlar biliyorsunuz..
Kocaeli'ni bir boydan bir boya geçerek buraya geldik yeniden.. Yani Tüpraş'ı da, Plaj Yolu'nu da, yıkılıp yokoluşları da gördük bir kez daha..
Ve insan yüreğini dağlayan Adapazarı'na bir öğleden sonra hasıl olduk..
Daha dört gün öncesi de buradaydık biliyorsunuz.. Yine bir şeyler karalamış, objektif ya da subjektif, gözlemlerimizi aktarmıştık.. Mesela, iki oğlu enkaz altında kalan Melahat Ana'nın şokundan sözetmiştik, hani, evlatlarının ölümüne mi kalanların hüznüne mi açta açıkta kalışına mı şaşırıp, duygusu karmakarışık olan ve artık gözlerinde yaş kalmadığı için ağlamayı da unutan, ve sadece barınacak yer isteğini söyleyebilen Melahat Ana'dan.. Ve daha yüzlerce anadan, babadan, evlattan..
Yolların enkaz yığınıyla dolu olduğundan, koca kente gele gele sadece birkaç dozer gelebildiğinden, aç ve açıkta binlerce insan olduğundan bahis etmiştik. Yollarda biriken ekmeklerden, (hatta o günlerde ekmek göndermeyin genelgesi yayınlanmıştı) doktorsuzluktan, su, hava ve toprağın ceset koktuğundan ve bu yüzden salgın hastalık tehlikesinden.. Ve daha pek çok şeyden
Dedik ve dediler ki; gör bak değişen ne var oralarda..
Ve gelip, gördük..
Tez elden bu mektubu yazmak durumunda kaldık..
Şunu söylemek istiyoruz önce..
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak dostlar..
Belki fiziken bazı şeyler değişebilir ama ruhen zor hem de çok zor..
Şimdi birer birer neler gördüğümüze, daha önceki gelişimizden bu yana nelerin değişip değişmediğine gelelim..
Evet..
Yollar açılmış değerli dostlar..
Yani bir kazma ve omuz darbesiyle kaldırımları, yol üstlerini "işgal" eden enkaz yığınları artık yerli yerinde.. Ve bu haliyle daha haftalarca kalacakmış!
Üst düzey bir yetkiliden öğrendik..(Güler misin, ağlar mısın)..
Bu yığınlara "hasar tesbit komisyonu" gelip tesbitini yapmadan kimse dokunamayacakmış! Çünkü neme lazım, ya evi başına yıkılan adam iki kat yerine dört katım var derse, işte o zaman ne olacakmış! Bu yüzden Adapazarı'nın İzmit Caddesi'ndeki Beyrut'un eski görüntülerini andıran yüzlerce enkaz, kazılmadan öylece bekleyecek, dünya alem, dost düşman hep öyle görecek..
Bir görseniz şaşarsınız..
Savaş filmlerini çokça seyrettiyseniz iyi anlarsınız..
Yan yatmış evler, tuzla buz olmuş binalar, ve boylu boyunca uzanan caddede bir ölüm sessizliği var, artık dozer de kalmamış, kurtarma ekibi de.. Köpekler geçiyor sadece ve sadece..
Ama yalan söylemiş olmayalım..
Ara sokaklardan birinde bir "kurtarma faaliyeti" görünce merak edip baktık..
Üç kişilik bir ekip cansız bir beden üzerinde çalışma yapıyorlar..
Bacak ve gövdeyi açığa çıkarmışlar ancak baş, dev bir beton bloğun altında kalmış.. Oldukça zorlanıyorlardı.. "Tamamını çıkarmamız dört saatimizi alır" diyorlardı..
Evet..
Yağmurdan söz etmek gerek şimdi de..
Hiç akıl edilmeyen, akla getirilmeyen bir başka doğal afetten..
Doğal afet diyorum kusura bakmayın, çünkü buralarda yağmur demek bir başka afet demektir..
Açta açıkta yatılıyordu ama şimdi inanılmaz bir sıkıntı başlayacak.. Üstelik hava da sertleşti.. Herşeyi ama herşeyi etkileyecek yağmur..
Halen enkaz altında olduğu tahmin edilen üç bine yakın cesedin çıkarılmasından tutun da, barınmaya, yeme ve içmeye kadar.. Öyle ya, her yer ıslak bir zeminde cereyan edecek artık.. Bir de derler ki, Tüpraş'ın havaya bıraktığı zehirli gazlar yağmurla birlikte, asite dönüşecek.. (En acısı da bu)..
Ekmekler..
Dediğimiz gibi önce ekmekler vardı hem de dağ gibi yollarda sereserpe..
Şimdi de (genelge yayınlandı ya) ekmek sıkıntısı var..
Yani anlayacağınız ya bolluk ya da kıtlık var.. İkisinin ortasını bir bulabilsek!
Trajikomik manzaralar da karşımıza çıkıyor ve durup gizli gizli tebessüm ediyoruz..
Mesela, mektubumuzun başlarında sözünü ettiğimiz cadde var ya, her yanı enkazla dolu İzmit Caddesi.. İşte iki katı dibe vurmuş, üst katları "üflersen düşecek" bir binada bir levha asılıydı..
Satılık Daire!
Bir de cep telefonu iliştirilmiş.. 0532... diye devam ediyor..
O kadar çok şey anlatıyor ki bu, neyse buna ilişkin "sosyolojik açıklamayı" bir başka mektuba bırakalım isterseniz..
Bir de yine aynı caddede bir tuhafiye mağazası gördük.. Nedense sağlam kalmış, iki katlı binanın zemininde.. Dükkan sahibi eline almış fırçayı şampuanı, vitrinini temizliyordu, hem de ince işçilik yaparak!
Yanına yaklaşıp sorduk, yahu müşteriyi nereden bulacaksın..
O da gülmeye başladı..
Ne yapalım beyim can sıkıntısından temizliyoruz.. Biliyorsunuz temizlik
imandan gelir!
Vali Bey'le de görüştük..
Babacan, elinden geleni yapmaya çalıştığını söylüyor ama elinden ne gelir ki! Ankara'nın elinden gelmiyor Vali Bey'in nasıl gelsin..
Düşünsenize, Valilik'ten yapılan şu anons bile her şeyi anlatıyor!
"Adapazarı Valiliği'nden bildirilmektedir.. Adapazarını bilen vatandaşlar aranmaktadır, ilgilenenlerin Adapazarı Valiliği'ne başvurmaları...."
Bize bir ricada bulundu Vali Bey, "halkımızla gerekli iletişimi kuramıyorum, belli genelgeleri anlatmak için bir gazete çıkarmak istiyorum, uzak semtlere köylere dağıtıp duyurular yapmak istiyorum. Adapazarı'nda hayatta kalmış gazeteci arkadaşlar bana yardımcı olacak bir tek baskı sorunumuz var, çünkü bütün matbaalar yıkıldı.." diye..
Galiba olacak..
Valilik dedim de, Sakarya Vilayet Konağı önü, Medya Meydanı olmuş..
Onlarca TV kanalı buradan yayın yapıyor, buradan duyuruyor Ölüm Ülkesi'nde yaşananları..
Sesler birbirine karışıyor.. Birine kulak veriyorum..
"Sağlık Bakanı'nın sarsıcı, şok edici saçma sapan, ırkçı ve cahilce açıklamaları Adapazarı halkının tepkisine yol açtı sayın seyirciler" diye başlıyordu..
Neyse, mektuba yarın devam etmek istiyorum..
Gölcük'ten, Yalova ve Değirmendere'den
Ölüm ülkesinin, kıyı kentlerinden!
Şimdilik hoşçakalın...
NEBİL ÖZGENTÜRK