kapat

25.08.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Akşamın yalnızlığı
Kentin içine işliyor yalnızlık.. Kireç boyalı cesedi taşıyan vinçten, saçak altına sığınan aileye ve yağmura karşı naylon dağıtan hayırsevere; herkes yalnız...

Adapazarı - Akşam, karanlığın yorganını usulca indiriyor kentin viraneye bürünmüş binaları ve çaresizliğin nöbetini tutan insanları üzerine...

Günboyu aralıklarla gökyüzünün musluğundan damlayan yağmur, kentin kılcal damarlarında küçük su birikintileri olarak duruyor.

Adapazarı boşalmış... Yakın köylerde sığınacak bir dam altı bulanlar, "mal"larını bırakıp "can"larını alarak kenti terk etmiş...

"Hırsızlık" belasından ürkenler ile "hayırsever"lerin gölgeleri dolaşmakta şimdi sokaklarda, Bir "hayırsever", Akçakoca'dan getirdiği bir tank suyu Lütfü Yaman Spor Salonu'nda dağıtıyor. Telaş, kaç gündür "sıraya girme"nin, "düzen"li yaşamanın önünde at koşturmakta...

Naylon tek panzehir
Bir başka "hayırsever", su tankının tam karşısında karton bardak ile "naylon" dağıtmakta. Çünkü yağmurun elinden yaşama sevincini, umudunu almak için "naylon" tek panzehir. Çünkü gecenin ayazı, ancak iki metrekarelik o naylon parçasında eriyebilecek.

Spor salonunun tam karşısındaki el kadar yeşil alan Kızılay'ın çadırlarıyla donatılmış.

Çadırların arasında kilimden, battaniyeden kulübeler...

Sakinleri ise çok şükür, depreme "can" vermeyip "mal"larından olanlar...

Evlerinin "çatlak" aralarından kurtarabildikleri üç beş eşyayı çadırların önüne yığmışlar.

Ve çocuklar...
Ne acımasız yağmur, ne akşam karanlığının keskin kılıcı onların düşleri ve düşüncelerinde bir küçük gedik açabilmiş...

Müge, bir karton bardağı bez bebeğinin kundağı niyetine göğsünde saklamakta. İlhan, bir elbise askısını kamyonuna direksiyon yapmış güneşin aydınlığını akşamın olasını taşıyor.

Bir savaştan başkasına
Batman'daki görevinden daha sarsıntının ilk saatlerinde Adapazarı'na intikal eden iki polisle konuşuyorum

"Bir savaştana bir başka savaşın içine düştük" diyor genç olanı. Bir asker, terhisinin şafağına gün saymakta Edirne'den gelmiş...

"Bağlar" mahallesini sorduğum bir trafik polisi "Balıkesir'den geldim" diyor daha öğrenemedim ki Adapazarı'nı...

Geçen hafta ilk geldiğimde kültür sarayının önünde dağlar misali duran ekmeklerin yerini şimdi giysi yığınları almış, "Son ütüden bir geçseler iki üç mağazayı doldurabilirler".

"Kriz"i önlemek için "masa"lar kurulmuş ama, eskisi kadar olmasa da kriz devam ediyor.

Kızılay çadır dağıtmış, fakat halk yine de memnun değil. "Çadırları kendimiz kurduk" diye yakınıyor şimdi de...

Çocuklar oyun, ana-babalar ekmek derdinde. Dün ekmeğin çokluğundan yakınanlar bugün yokluğundan sızlanmakta...

Çünkü hiçbir şeyin önceliği yok. Yağmur, yarın elini kentin üzerinden çekse "Naylon"un yerini bugün çokluğundan yakınılan "giysi" alacak...

Sokaklar nefes alıyor
Ana caddeler molozlardan temizlenmiş şimdi sıra ara sokakların nefes almasını sağlamakta. Köşebaşlarında "seyyar" aşevleri kurulmuş, kimi pilav dağıtıyor, kimi haşlanmış patates ile çoban salata...

Bingül sıcak yuvasında akşam yemeğinin lezzetiyle kaldırım kenarına oturmuş pilavını kaşıklıyor.

"Güzel mi?" diyorum

Çocuk gülüşünün güzelliğiyle başını sallıyor yalnızca mutlu olduğunu anlıyorum.

Akşam kararıyor

Akşam, karanlığın kara kalemiyle gökyüzünün kara tahtasını iyice karartmakta artık.

Kent kimsesiz yalnızlığının pelerinini geçiriyor üzerine. Herkes ya bir yıkıntının ya kilimden kulübesinin gölgesine çekiliyor.

Anneler, akşam sofrasını hazırlamanın telaşında babalar, elleri şakağında bu gece de karanlığın tünelinden nasıl geçecekleri düşüncesinde.

Çocuklar, oyunlarını ve oyuncaklarını düşlerinin tavan arasına kaldırıyor.

Vilayet binası önünde tv kameraları pusuya yatmış. Birazdan "haberler" başlayacak ve Ankara mahreçli ılık bir ses ülkeye yayılacak:

"Ne mala gelsin ne cana..."
Bu sesin üzerine "Kriz Masası"nın hoparlörü sesini bindiriyor:

"Dikkat! Adapazarını bilen Adapazarlı aranıyor"

İşte o an bütün kente bir yalnızlık duygusu siniyor. Daha iki saat önce kireç boyalı bir cesedi enkazın pençesinden kurtaran vince de siniyor bu duygu, yol ortasında terk edilmiş "Singer" dikiş makinesine de...

Gima'nın saçağına sığınmış Hasan'a ve eşi Fatma'ya ve çocukları Serap ile Sercan'a da...

Muhtemel bir "yağma"ya önlem olarak vitrinini tahta kırıklarıyla perdeleyen eczacı Kemal ile eczanesine de...

Öylece kalıyorum ben de bir "yalnız" olarak o yalnızlık duygusu içinde...

Yalnızlığım "fay hattı"ndan bir kez daha kırılıyor.

REFİK DURBAŞ


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır