kapat

25.08.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Umut? Enkaz altında...
Trajedi sizin için nedir? Yaralanmak? Bir yakınızı kaybetmek? Evinizi yitirmek? Bir sabah uyanıp her şeyin yok olduğunu görmek? Veya bir sabah uyanamamak?.. Ya bunların hepsi bir arada gelirse?

Ebru KILIÇOĞLU

12 yıl çalıştım. İki kızım var... Vardı... Tek amacım onlara bir ev, bir tapu bırakabilmekti. 17 yaşındaydı büyük kızım... Evlendirecektim. Ev ona tabut oldu..." Bunları bir hemşire anlatıyor. Seferberlik olduğu için aslında görevli. Önce bir hemşire soğukkanlılığıyla; "Deprem bize yol açtı. Ben ikinci katta oturuyorum. İlk katın üstüne yıkıldı ev. Sokak kapısından çıktım yürüye yürüye. Kızlarım odalarında kaldılar. Küçük kızımın kafasına kolon devrilmiş. O öldü zaten... Ama büyük kızım..." diyor ve bu noktada aslında bir anne olduğunu hatırlıyor.

"Konuşuyordu," diyor hemen ardından. Artık gözyaşları akıyor... Acısını dindirmeye elleriniz, kollarınız, yüreğiniz yetmiyor. "İki saat önce konuşuyordu. Üst kattan komşunun kızını çıkarttılar. Onunla konuşmuş son ana kadar," diyor... Kızının son sözlerini tekrarlıyor: "Hakkını helal et abla... Ben artık burada ölüyorum..."

En büyük acı
Gölcük'te, depremden zarar gören bütün bölgelerde, en büyük acı bu... İnsanlar yakınlarını, onların; "Yardım et baba... Hadi beni çıkar anne... Hakkını helal et abla..." sözlerini duya duya kaybetmişler.

Sizi de bu anlatılanlar kahrediyor. Depremden iki gün sonra hâlâ birçok insan canlı çıkıyor harabelerin altından ama; "Ne olur gelin, ses geliyor!" diyen bir çocuğun peşinde koşa koşa ulaştığınız bir harabeden artık ses gelmediğini öğrenmek yıkıyor sizi... "Bir saat önce ağlıyordu.. Yarım saat önce vuruyordu... İki saat önce inliyordu.." Çaresizlik çığlık atıyor içinizde eliniz kolunuz bağlı...

Kriz masası krizde
Ölmek ama acı çekerek... İşte o noktada kopuyor film... Yardım istemişler. Ama kimden? Her bölgede olduğu gibi Gölcük'te de bir kriz masası var. Masa var, var olmasına ama krizde...

Nasıl krizde olmasın ki? Orada görevli insanlar da depremi yaşamışlar. Onlar da yakınlarını kaybetmişler, onlar da günlerdir uykusuzlar ve en önemlisi devleti temsil ediyorlar ama arkalarında devlet yok. Orada sadece bir vücut olarak mevcutlar. Çünkü; "Alo, sayın yetkili. Bize acil üç vinç, kürek, çekiç vb, lâzım," diyecekleri bir mercii yok... Bu telefonu edebilseler bile, yardımın geleceğinin garantisi yok...

Şöyle bir kendinizi düşünün. Kaç gün geçti depremin üstünden ama birçoğumuz hâlâ tatlı uykumuzu bırakıp kapıya koşuşumuzu unutamıyoruz.. Gölcük'te birçok insan çıkacakları kapıyı bile bulamamışlar yerinde. Eğer bütün bu evleri yapan mütaahhitler bu insanları; "Ver kardeşim 20 milyar," deyip, parayı aldıktan sonra karşılarına dikip kurşuna dizselerdi, hiç olmazsa daha az eziyet çekerdi insanlar...

İş başa düşünce
Önce beklemiş Gölcük umutla... Bakmışlar özel kurtarma ekipleri dışında gelen giden yok, çıkmışlar yıkıntıların üzerine. Belki çok yanlış yerleri eşelemişler. Kendi hayatlarını riske atmışlar. Ama umurlarında mı? Elleriyle kazmışlar inleyen insanlara ulaşmak için toprağı. Bölgeye onlardan sonra özel yardım ekipleri gelmiş.

Akut, Dağcılar Birliği, Rus ve İsrail Arama Kurtarma Ekibi, ODTÜ'lüler, Tofaş ve tabii Mehmetçik... Hepsi canla başla çalışıyor. Uyumuyor, çoğu zaman yemek yemek için bile durmuyorlar. Bu ekiplerden bazıları ne derece organize? Bu ayrı bir yazının konusu olur. Ama en azından oradalar. Herkesten ve ne yazık ki devletten önce oradalar...

Takdir-i ilahi diye kabul edebilecekken depremi, önce yakınlarının acı çektiğine şahit olmuşlar. Tam onu sineye çekecekken, bastıran sıcak ve geciken yardım yüzünden, sevdiklerinin kokusunun değişip ağırlaştığını, yüzlerinin deforme olduğunu görmüşler. Artık sabırları kalmamış. İsyan ediyorlar. "Allahın verdiği ölüme" değil, oy verdikleri "devlete..." Hemen herkesten aynı soruyu duyuyorsunuz: "Biz nasıl oy verdik bunlara?"

Artık almak istedikleri cenazeleri için, makinelerin önüne oturuyorlar. Yolu tıkıyorlar. O makinanın ses gelen bir binaya gitmesi umurlarında değil. Eli, kolu, bacağı, saçı görünen ablalarını, annelerini, kardeşlerini istiyorlar. Onların yatacakları mezarı bilmek istiyorlar.

Bir umut...
Bu arada ses geldiği söylenen her eve koşuluyor. Bir uzman giriyor eve... Yol açıyor... Önüne çıkan eşyaları dışarı atıyor... Bir kırık saat... Bir sehpa... Bir muska... 175 milyon lira para... Nasıl ve ne emeklerle alındığını düşünüyorsunuz bu eşyaların.. Yarım kalan hayatları, umutları, hayalleri... Havada asılı kalmak... Gölcük'de herkes bir akşam yatarken bıraktığı yerde asılı kalmış... Ertesi günkü manzaraysa, bir kâbusa ait... İşte bu yüzden şokta insanlar... Genç bir çocuk geliyor, gayet efendi, çok sakin; "Evden sesler geliyor," diyor... "Ben belli bir yere kadar temizledim ama yerlerde mazot var. Yanlış bir şey yapmaktan çekindim. Gerçi sesler kesildi ama... Yine de bakmak isitiyorum.. Gelebilir misiniz?" Tam yola çıkacakken dönüyor... "Haa, bir de ceset torbası var mı?" diye soruyor. "Annemi koyacağım da..." Eve vardığınızda bütün ailesini kaybetmiş olduğunu görüyorsunuz. Abisi, ablası, annesi, kardeşi... Bu derece sakinlik, sadece bir şoka yorulabilir...

"Burası bizim ev," diyor bir kadın; "Ben en üst kattaydım." Kafanızı biraz çevirince bir yatak, bir baş görüyorsunuz. Yanında bir çocuk var vücudun. "Benim yeğen," diyor kadın. Yüzünde hiçbir ifade yok...

Daha yazılacak çok konu, çatılacak çok kuruluş var. Ama bu sonraki savaş... Gölcük'te insanların yüzünde, ciğerlerinde ölüm var artık. Şu anda giden yardımlardan yollar tıkanıyor. Herkes "ucuz atlattığı" için suçlu hissediyor kendini adeta... "Lütfen şuraya bunu ulaştırın," ricanızı kimse ikiletmiyor. Her sektör canhıraş çabalıyor. Ama esas seferberlik bu kalabalık, bölgeyi terk edince başlamalı. Eğer bir anda orası boşalıp da iş yine Allah'a kalırsa o zaman ikinci bir deprem olur ve bu kez şiddeti 15 ölçeğinde demektir. Hiç olmazsa çocukların yüzünden ölümü silebilmek için organize bir çaba içine girmek gerekiyor.

Bölgeye gitmeyin!
İlk etapta yapacaklarınıza gelince... LÜTFEN BÖLGEYE GİTMEYE ÇALIŞMAYIN... Eğer uzman değilseniz, oraya sadece gönül gücüyle gitmek yetmiyor. Kalabalık yaratıyorsunuz. Bir de sizin tuvalet, barınak, yemek ihtiyacınız doğuyor... Lütfen rastgele yardım yapmayın. Güvenilir kuruluşlara başvurun ve onların sıraladıkları malzemeleri hazırlayın. Lütfen yardımlarınızı kendiniz götürmeye çalışmayın. Ataköy Marina'da Yelkenciler'in bir organizasyonu var. Onlara veya Türkiye Nakliyeciler Birliği'ne başvurabilirsiniz. Lütfen yardım etmekte acele etmeyin... Çünkü şu anda sebil olan ve bölgede yığılan yardımlara aslında birkaç gün sonra kış gelice, daha fazla ihtiyaç olacak.

Hiçbir şey yapamamanın ezikliğini de duymayın içinizde... Zaten bunca zaman sonra, böylesi vurdumduymaz, şımarık ve dejenere bir Televole toplumu hâline gelmişken, tekrar insan olduğunuzu yüreğinizde duymanız yeter...


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır