|
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr
)
|
Bize gelen iki felâketzede
Büyük kızımın arkadaşı hava kararırken aradı; "dedesinin Yalova'daki evi yıkılmış" ortada kalakalmışlar, gidip getirmişler, ama oturdukları ev de 6'ncı katmış, o moralle ne yapacaklarını bilemiyorlarmış.
"Hemen bize gelmelerini" söyledik, çünkü bizim evin önü bahçe. Bir saat sonra geldiler. Dede tam dede, 87 yaşında, yanında ikinci eşi, o da 70'lerde. Yalova'daki Aydın tatil sitesinde oturuyorlarmış. Depremle birlikte apartmanın ilk katı toprağa gömülmüş, diğer üç kat ise yan yatmış.
Dede, eski toprak, zamanında "yangın olur" endişesiyle, evine 50 metrelik sağlam bir ip almış. Yangın için alınan ip depremde işe yaramış. 87 yaşına rağmen yan yatmış üçüncü kattan ipe tutuna tutuna inmiş, üstelik eşini de indirmiş. Üstünde çizgili bir pijama, eşinde de gecelik. Hepsi o, ne para ne başka bir şey. Ayakları bile çıplak, bir şey bulup idare etmişler.
"En alt katta sanatçı Ziya Taşkent ve ailesi oturuyordu, gece yatarken görmüştüm onları, ama bir daha göremedim" dedi. Ne yazık, belki Türk Sanat Müziği önemli bir sesini yitirdi, çünkü dün Ziya Taşkent'i aradım, telefonu Yalova'ya yönlendirilmişti.
Gece onlar için yer hazırladık, bahçeye açılan kapıyı ve pencereleri açık bıraktık, onları da en yakına yatırdık.
Yüzlerini okumaya çalıştım, öyle garip bir bakışları vardı çünkü. Canlarını kurtarmışlar, ama emekliliklerini geçirdikleri evlerini yitirmişler, kendileri yaşıyor ama yıllardır komşuluk yaptıkları dostları toprağın iki metre altına gömülmüşler. Sevinçle hüzün, mutlulukla mutsuzluk tuhaf bir sentez oluşturmuştu yüzlerinde.
Belki en büyük şansları torunlarıydı. Sanki içlerine doğmuş gibi, her türlü engeli aşıp bir kaç saatte Yalova'ya varan ve mucize eseri onları enkazın kenarından alıp gelen torunları.
Kaçak yapı değil
Depremin yıktığı evlere bakın, hepsi koca koca binalar, bazıları bir kaç blokton oluşan siteler. Demek ki yüzlerce insanın ölümüne neden olan binalar, sadece çarpık kentleşmenin ya da kaçak yapılaşmanın ürünü değil.
Çok çarpıcı bir gerçek çıktı depremle birlikte ortaya. İnsanların, kaçak da olsa kendileri için yaptıkları evler yıkılmadı. Çünkü ne olursa olsun, insanlar oturacakları evleri sağlam yapıyorlar.
Sorun, kaçak olmayan, ama vicdanı, ahlâkı, insan sevgisi kıt birkaç müteahhitin yaptığı binalarda ortaya çıktı. Şimdi hepbirlikte bu şerefsizlerin peşine düşmek zorundayız. Evet, bu deprem yüzyılın en büyük depremlerinden biri, San Fransisco'yu yıkandan bile daha şiddetli, ama yine de ölü sayısı bu kadar olmayabilirdi. Ağır bir ders aldık, binlerce insanın ölümüne neden birkaç alçaktan hesap sormamız boynumuzun borcudur.
Bu ne biçim çöküş böyle?
Deprem sadece binaları yerle bir etmedi. Telefon sistemini de yıktı geçti. Üçüncü güne giriyoruz telefon konuşmaları hâlâ normale dönemedi. Oysa bize anlatılan telefon sistemlerinin dünyanın en iyisi olduğu yolundaydı. Bizi mi kazıkladılar, yoksa bu sistemlerin yöneticileri de mi beceriksiz?
Özel sektörden yardım kampanyası
Telefonla, (nasıl düşürdüyse) Sedat Aloğlu aradı. "Enkaz kaldırma çalışmalarında özel sektör olarak bizim yapabileceğimiz fazla bir şey yok ama" dedi ve önerisini söyledi: "Şu anda felâket bölgelerinde halkın en önemli üç ihtiyacı var, ekmek, su ve tıbbi malzeme. Bizim bunlara destek olmamız gerek."
Alaoğlu, bu önerisini kendi firmaları adına hemen hayata geçirdiğini belirterek ekmek ve su poşetleri hazırlattığını İzmit'e göndermeye başladığını anlattı.
Aloğlu "Devletin nasıl yaya kaldığını, hiçbir şeye doğru dürüst müdahale edemediğini gördük. Bizim de kolları sıvamamız gerekiyor ama, bunun için de bir organizasyon gerekli." dedi.
Sedat Aloğlu İstanbul Ticaret Odası Başkanı'nı da aradığını söyleyerek "İTO aracılığı ile bütün iş dünyasına çağrı yapmasının iyi olacağını söyledim. Bu yardım bizim görevimizdir, herkes üstüne düşeni yapmalı" diye konuştu.
Askere de hayret
Türkiye'nin en düzenli, en disiplinli ve organize kurumu Silahlı Kuvvetler de depremden ne yazık ki ağır yara alarak çıktı. Hem pekçok değerli personelini kaybetti hem de tıpkı diğer devlet kuruluşları gibi "ne yapacağını bilemez" halde sendeledi.
"Depremde Gölçük'teki karargâh da yıkıldı" haberini alınca, açıkçası inanamadık. Kılı kırk yaran bir kurumun yaptırdığı binanın çürük çıkması akıl alacak şey değil. Demek ki ahlâksız bir müteahhit askerleri de kandırmış.
Öğrendiğimize göre, Gölcük'te yıkılan misafirhane yeni yapılmış, daha doğrusu ek binaymış. Ve bu ek bina tuzla buz olmuş. Asker bunun hesabını herhalde çok ağır biçimde soracaktır.
Bu arada, nedenini anlayamadığım bir şey daha var. Gölcük'te yıkılan karargâh ve misafirhanenin altında kalanların kimlikleri ısrarla saklandı. İsim söylemekten çekinmek galiba, devletin diğer kurumlarıyla aynı akıbeti paylaşmanın utancı ve üzüntüsünden kaynaklandı.
Bir de, Gölcük'ten İstanbul'a getirilen asker yaralılar için İstanbul'daki bütün ambülansların bir emirle seferber edilmesi, başka yerlerde ambülans bekleyenlerin yüreğini biraz sızlattı, bunun da bilinmesi gerek herhalde.
|
|
Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|