Mal canın yongası
Yaşadığımız depremin şokunu atlatıp, sevdiklerimizin hayatta olduğunu anlar anlamaz ilk derdine düştüğümüz şey genelde evimiz, malımız mülkümüz oldu ki, pek çoğumuz için bu geç kalınmış bir endişeden başka bir şey değildi. Halbuki ülkemizde bir türlü yerleşmeyen sigorta mefhumunun gelişmesiyle hiç aklımızda olmayan afetleri yaşasak da en azından malımız için endişe duymadan kendimizin ve sevdiklerimizin yaşamına sahip çıkabiliriz...
YASEMİN KARAKAŞ ŞAHİNKAYA
Geçtiğimiz akşam hepimiz korkuyla uyanıp, ölümle burun buruna geldik. O anda hemen hepimiz canımızın derdine düşüp, çoluğumuz çocuğumuzla birlikle bir an önce evden kendimizi dışarıya atmanın derdini yaşadık. Bu arada eminim ki kimse malının mülkünün, evinin barkının derdine yanamadı bile. "Cana gelecek, mala gelsin" mantığı ile evimizdeki tahribat ve maddi zararın "başımızın gözümün sadakası" olduğunu düşündük. Depremin ve ölümün şokunu atlatana kadar... İlk şoktan sonra yakınlarımızın sağlığı ve yaşamları için endişe edip bu konuda da iyi veya kötü bir bilgi sahibi olduktan sonra "mal canın yongasıdır" diyerek düştük evimizin, eşyamızın derdine... (Tabii o şok anında bile pek çok kadının, pek çok erkeğin aksine yükte hafif, pahada ağır eşyalarını toplayarak dışarıya çıkmaları hayli dikkat çekiciydi.)
İşte tam o anda, birilerinin bizim maddi hasarımızı karşılamasını dileyip, bu konuda pek çok merciyi suçlama yoluna gittik çoğumuz, sigorta kavramının yavaş yavaş oturduğu bir memleketin insanları olarak.
Biliyoruz da...
Araştırmaların Türkiye topraklarının yüzde 92'si deprem bölgesinde yer aldığını, nüfusumuzun yüzde 95'inin de riskli sayılan alanlarda yaşıdığını gösterdiğini hepimiz biliyoruz. Biliyoruz da hâlâ Allah'a emanet koşullarda, hiçbir önlem almadan yaşamaya devam ediyoruz. Önceden önlem almak yerine, "nusubet" başımıza geldikten sonra dert yanıp, ağıt yakıyoruz. Bunun için olsa gerek sigorta yaptırma konusunda da hâlâ ülkeler sıralamasının sonlarında yer alıyoruz.
Pek çoğumuzun yüreği ağzında, maddi manevi kayıplarla atlattığı depremin neden olduğu can kaybıyla birlikte maddi kayıplar da inanılmaz boyutlara ulaşıyor. Deprem sonrası ortaya çıkan kara tablolara karşın 1997 yılı sonunda Türkiye'de yalnızca 650 bin adet poliçeye deprem teminatı ekletilmiş olması ise hayli ilginiç bir gerçek.
Uzmanlar, bu rakamın bu kadar az olmasının temel nedeni olarak; "deprem tehlikesini hiç hissetmeyen kişiler ya da 'uzun süre süredir deprem olmadı, nasıl olsa şimdi de olmaz' mantığını taşıyan kişilerin, deprem sigortasını boş yere para ödemek olarak görmelerinden kaynaklandığını söylüyorlar.
Haritaya göre tarife
Yaptırmayı angarya, fzuli harcama olarak gördüğümüz deprem sigortası nedir peki? Türkiye'de deprem sigortası 1960'dan itibaren yangın poliçelerine ek teminat olarak uygulanmaya başlanmış. 1990'dan sonra izlenmeye başlanan liberizasyon politikalarına paralel olarak ortak tarife sisteminin ortadan kaldırılmasıyla serbest döneme geçilmiş.
Sigortada deprem teminatı belilenirken Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Afet İşleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan deprem haritasına bakılıyor ve fay hattının geçtiği bölgelere göre ayrı fiyat mekanizması uygulanıyor. Mesela İstanbul Üsküdar'la, Kadıköy'de depreme karşı sigortalanmış binaların pirimleri farklı olabiliyor.
Deprem haritası, Türkiye'yi risklerine göre beş bölgeye ayırmış. Ayrıca deprem riski hesabı, yapılarda kullanılan malzemelere göre de belirlenmiş. Bunlar çelik, betonarme karkas yapılar, yığma kâgir yapılar ve yarım kâgir yapılar olmak üzere üç gruba ayrılmış. Sigorta şirketleri bu tarife üzerinden deprem pirimini hesaplıyorlar.
Türkiye'deki kimi sigorta şirketleri yangın teminatına bağlı olarak, isteğe bağlı deprem teminatı yapıyor. Bu uygulamaya göre deprem sigortası yaptırmak isteyen bir kişinin önce yangın sigortası yaptırması gerekiyor.
Sanayiciler güvence altında
Deprem sigortası sanıldığı kadar maddi külfet getiren bir şey değil. Çünkü en tehlikeli deprem kuşağında yer alan binanın 1 milyarlık değeri için her yıl ödenecek pirim miktarı yaklaşık 1 milyon lira civarında. Üstelik bu pirimler taksitle ödeniyor.
Sigortalattırmak istediğiniz bina çok yüksek değer taşımıyorsa yalnızca beyanınıza dayanılarak sigorta yaptırabiliyorsunuz. Anlaşmaya göre sigortalı, hasarın yüzde 20'sini kendi cebinden karşılıyor.
Yurt dışında farklı
Yurtdışında ise sigorta sistemi biraz daha farklı... Örneğin depremlerin yoğun olarak yaşandığı Japonya'da sigorta şirketlerinin altından kalkamayacakları meblağlarda hasarlar meydana geldiğinde, devlet sigorta şirketine destek oluyor. Aynı durum Amerika'da fırtınalar, Fransa ve İspanya'da da diğer doğal afetler için geçerli. Buralarda, devlet şirketlerin üzerindeki yükü biraz olsun hafifletmek adına destek sağlıyor.
Türkiye'de deprem sigortasının büyük bir kısmı sanayi kuruluşlarınca yapılıyor. Büyük sanayi merkezlerinin yüzde 99'unun deprem bölgeleri içinde ve bunların yüzde 74'ünün çok riskli bölgelerde yer alması kuruluşları bu doğal afete karşı sigortalanmaya itiyor. Özellikle İzmit, Adapazarı gibi son yaşanan deprem faciasında en büyük yarayı alan yoğun sanayii bölgelerinde poliçelere deprem teminatı sıklıkla ekleniyor.
Türkiye'de Deprem Sigortası
* Türkiye'de deprem sigortası 1960'lı yıllardan itibaren hız kazandı.
* Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği'nin deprem teminatı ile ilgili tarifesine göre deprem Türkiye'de 5 bölgeye ayrılıyor.
* Türkiye'de yapılan yangın poliçelerinin yüzde 43-45'inde deprem teminatı bulunuyor. Konutlar, işyerleri, fabrikalar için verilen deprem teminatı yangın poliçesine ek olarak öneriliyor.
* Yapılar çelik ve betonarme, yığma kâgir ve yarım kâgir olmak üzere üç gruba ayrılıyor.
* Deprem teminatında sigorta bedelinin yüzde 80'i sigorta teminatına alınırken yüzde 20'si sigortalının üzerine kalınıyor. Herhangi bir deprem hasarında ödenecek tazminatının yüzde 80'ine sigortacının sorumluluğunda olan sigorta bedeli üzerinden de yüzde 5 muafiyet uygulanıyor.
Evini sigortalattıranların profili:
* Üniversite eğitimi almış kişiler
* Serbest meslek sahipleri
* 40 yaş üstü, çocuklu insanlar
* İşyerleri
|