|
|
Pembe gözlüklü kadın!
Dünyaya pembe gözlüklerle bakan Lale Mansur, biri belgesel biri kabare olmak üzere iki yeni projeye hazırlanıyor.
-Dünden devam
"Kendine olan güveninle, doğru bildiklerinin üstüne gitmek gibi bir inatçılığın da var değil mi?" diye soruyorum.
"Evet, ne kadar doğru bilemem ama bazen insan hata da yapabiliyor. Ben ders almaya çalışıyorum hatalarımdan profesyonel anlamda... Mesela rolümü hiç sevmediğim hâlde 'Tersine Dünya' diye bir filmde oynadım. Film kötü değildi ama ben rolümü sevmemiştim. Bu yaptığım büyük bir hataydı; rolümü sevmediğim hâlde oynamak."
Lale'nin pek hoşlanmadığı kişisel özelliği kolay "hayır" diyememesi. Ama Erol Keskin ile beraber ilk tiyatro denemesinde oynadığı, kendi kişiliği ile taban tabana zıt karakter, bu özelliğini büyük ölçüde değiştirmiş. Her şeyi çekinmeden söyleyen bu kadın karekteri, ona insanları kırmadan "hayır" diyebilmeyi öğretmiş.
"Oynadığı kişilikler insanı değiştirebiliyor öyle mi?"
"Beni o karakter çok etkiledi. Ama zenginleştiriyor demek daha doğru olur sanırım. Mesela 'Çatısız Kadınlar'da Ayşe'yi oynadığım şu dönem, biraz daha şuursuz oluyorum. Herkesin kendine çok sonradan sorduğu soruları ben çok erken sordum kendime: 'Neyiz? Kimiz? Neden yaşıyoruz?'
Cesaret nedir?
Mesela bir filmimde, bir sahne yüzünden; "Cesaret gösteriyor,' dediler. 'İki kadın çırılçıplak sevişecekse, bu cesaret değil,' dedim ben de. Oyunculukta o kadar çok yöntem kullanılıyor ki, insanın içinden gelen, kendinin de kabul ettiği, hoşuna giden yönleri var. Esas cesaret bu. Bunlarla yüzleşmek, cesaret gerektiren."
Ve onun için diğer en önemli olay, insanın yaşadıklarının farkında olması gerekliliği. Kendi gerçeğini çok erken yaşlarında keşfetmiş biri olarak, hayatta sonsuz mutluluk kadar kötü bir düşünceyi, hayal bile edemiyor. Acının varlığına, acı olmadığı takdirde mutluluğun olamayacağı görüşüne inanıyor.
Sadece insan
İnandığı diğer önemli düşünce insan üzerine:
"Beni sadece insan ilgilendiriyor. Her şey insan için. Kimsenin dili, dini, ırkı önemli değil benim için. Ben, tam bir Batılı gibi değil, ama tam bir Doğulu gibi de değil; böyle bir kültürde büyüdüm. Bu büyük bir zenginlik. Önce insan ,sonra kadınım. Hiçbir vasıf, insan olmanın önünde değil bana göre."
Ve kendini geliştirme arzusu asla bitmeyen biri Lale.
Yıllardır sürdürdüğü piyano çalışmalarının ardından, iki sene önce çello çalmaya başlamış.
Sonra tek lisanın yetmediği fikrine inanarak ikinci dil öğrenmek için de Fransızca kurslarına yazılmış.
"Nasıl buluyorsun bu kadar zamanı ve enerjiyi?" diye soruyorum şaşkınlıkla.
"Her yıl bir şey öğrenmeye gayret ediyorum. Seviyorum öğrenmeyi. Bana; 'Çok çalışkansın,' diyorlar. Hayır, çok çalışkan değilim. Sadece sevdiğim şeyleri yapıyorum. Yaşamayı biliyorum galiba. Her şeyi yoğun yaşıyorum. Aşkı, yemek yemeyi, yemek yapmayı, her şeyi..."
Çiftlikte yaşam
Lale şu günlerde ilgilendiği iki yeni projeyi heyecanla anlatıyor bana. Biri "Akdeniz" isimli bir televizyon belgeseli. İçerik olarak bütün Akdeniz ülkelerini anlatan bir belgesel drama. Levent Özdilek ile birlikte sunacakları bu proje için çalışıyor, okuyor sürekli.
Diğeri yine Mahinur Ergun'un yazacağı Zuhal Olcay ile birlikte aynı sahneyi paylaşacakları kabare tarzı bir gösteri... Bu yeni gösteri için düşündükleri mekân, Uğur Yücel'in sahibi olduğu, Talimhane'de bulunan "Yeşil Kabare".
Ve Lalenin en büyük hayali, bir çiflikte yaşamak.
Doğanın içinde, yumurtayı sabah kümesten alabileceği, domatesi biberi bahçeden toplayabileceği bir çiflik.
Şehrin sunduğu imkânları sevse bile, arkadaşlarının geldiği, büyük sofraların kurulduğu, hep birlikte sevdikleri ile beraber olabileceği bir çiflik.
Mine BAYSAN
|
Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|