Liderlerin kulakları ağır mı işitiyor?
Başbakan Bülent Ecevit "af yasası"nın meclis tatile girmeden önce çıkmasında yarar gördüğünü söylemiş.
Her zamanki gibi uyarılar, tenkitler, tepkiler onu ilgilendirmiyor. Zaten doğru dürüst uygulanmayan yasalar, sürekli hafifletilen cezaların yanında bir de bu sık sık çıkarılan afların ülkeye ne kadar zarar vereceğini görmüyor, duymuyor.
1974'te de onun sayesinde bir genel af çıkmıştı. Çok affedici bir ruha sahip olduğuna şüphe yok. Hatta eşi Rahşan Hanım'ın da böyle fazlasıyla alicenap bir ruhu var görüldüğü kadarıyla.. Ama bakın geçen hafta af kanunu tasarısı açıklanır açıklanmaz yazdığım "Garip bir af yasası" başlıklı yazıya gelen okur mektuplarından -sadece- biri ne diyor. DSP'nin afsever yönetici ikilisi hakkında;
"Demek istediğim şu: Sn. Rahşan ve Bülent Ecevit için bu kararı vermek zor olmayabilir. Çünkü onların evlatları yok ki evlat acısını bilsinler. Ama bu diğer yüreği yanık insanlar adına karar vermelerini gerektirmez. Devlet başkanı olsa bile sonuçta o bizim oylarımızla oraya geldi, bizim feryatlarımıza ve fikirlerimize de saygı göstermeli. Bence bu af fikri insanları suç işlemeye daha çok itecektir. Nasıl olsa Ecevit'ler var. Af çıkarırlar diye düşüneceklerdir."
Ve 4 Ağustos Çarşamba. İki gün önceki gazetelerden bir haber; "İzmir'de aşkına karşılık vermeyen 15 yaşındaki kızı tecavüz edip boğarak öldüren sapık, maktülün ailesinden zor kurtarıldı." Hiç şaşırtıcı bir olay değil. Ne suçlu açısından, ne de mağdur aile açısından. Suçlu suçu işlerken nasıl olsa sonuçta sağ-salim kurtulacağını biliyor. Aile de adaletin gereken cezayı vermeyeceğini..
Onun için bundan böyle göreceğimiz linç olaylarına da şaşmamak lâzım.
Ecevit Devlet Bahçeli'yle af konusunda fikir ayrılığı yaşamadıklarını söylemiş. Demek ki DSP ve MHP affı istiyor. Peki ANAP, DYP ve FP'den ne haber? Mesut Yılmaz'ın "Bölücü düşünceye affa karşıyız" dediğini duyduk. Ya diğerlerine? Örneğin Gülay-Orhan Aslıtürk'ün affını istiyor mu? Veya diğer suçluların..
Recai Kutan "Devlete karşı işlenen suçlar affedilsin, diğerleri değil" diyor. DYP'nin af'la ilgili birşey söylediğini ise pek duymadık. Onlar kendi bünyelerindeki "Suç ve Ceza"larla meşguller şu sıralarda..
Hikmet Sami Türk'ün eşinin "Katillere af mı getiriyorsun?" sorusunun manşet olduğu gün bu haberin yanında Başkan Clinton'ın mahkemeye yalan söylediği için 90 bin dolar para cezasına çarptırıldığı haberi vardı. Bence enfes bir çelişkiydi bu. Bir üçüncü dünya ülkesi aymazlığının yanında dünyanın hakimi olan Amerika'nın tutarlılığı. İşte aradaki fark!
Belki de Ecevit'e halkın sesini daha iyi duyabilmesi için kulaklarını yıkatmasını önermek gerekiyor.
"Sürat Treni" ihalesi ne bekliyor?
Onuncu yıl Marşı'nda "Demir ağlarla ördük ana yurdu dört baştan" dememizin üzerinden 66 yıl geçmiş, demir ağlar o günkü formunda duruyor. Bu ihmalin, ağır kanlılığın sonucunda yılda binlerce vatandaşımızı trafik kazalarında kaybediyoruz. Pazar gününden bu yana kayıp herhalde yüze yaklaşmıştır.
"Ankara-İstanbul Sürat Treni" projesi çoktan başlatılmış olmalıydı, halâ bekliyor. Ulaştırma Bakanlığı bir türlü ihâleyi açıp uygulamayı başlatamadı. Arada bir "Tamam, hızlı tren olayı bu kez halledilecek" deniyor, ama bir türlü olmuyor, olamıyor. Her olumlu adımda gördüğümüz gibi bunda da birileri engelliyor. Karayolu lobisinin, büyük otobüs şirketlerinin projeyi engellediği söylentileri ne kadar doğru bilmiyorum ama sürat treni işi halledilse bugün uçakla (havaalanına gidiş, havaalanından dönüş derken) bile üç-üçbuçuk saat süren Ankara-İstanbul yolculuğu 2,5 saate inecek. Üstelik tek bir iş seyahati insanların bütçesini de altüst etmeyecek.
Bu proje daha fazla vakit kaybedilmeden başlatılmalı. Üstelik İstanbul'un metrosu gibi yılan hikayesine dönmeden bitirilmeli.
O biter bitmez İzmir, Antalya, Adana ve diğer şehirlerin bağlantıları yapılmalı.
Çağdaş uygarlığı yakalamak için kuşaklar boyu beklemekten bıktık, hızlanalım artık!
Güler misin, ağlar mısın..
Öyle olaylar oluyor ki bakınca hakikaten gülmekle ağlamak arasında karar veremiyor insan.. Ve hatta karar verdiğinde de birinden diğerine kolayca geçebiliyor. Sinirlerimizin vidalarını gevşetti bu adamlar..
TAI (Türk Havacılık ve Uzay Sanayi) Genel Koordinatörü Vural Avar, artık orman yangınları için yangın uçağı kiralamayacağını, bizde bol miktarda mevcut olan S2-E tipi uçakların yangın uçağına dönüştürüleceğini açıklamış.
Dikkatinizi çekerim -okuyanlar da hatırlayacaklardır- senelerdir her orman yangını sezonundan önce veya her orman yangınında biz bunu yazdık; "Onbinlerce dolar vererek diğer ülkelerden kiraladığınız bir iki uçakla bu iş olmaz. Ormanlarımızı göz göre göre kaybediyoruz. Gelin şu işi halledin. Bu uçakları yangın uçağına çevirin" dedik. TAI yetkilileri de bunun yapılabileceğini defalarca tekrarladılar.
Biz bunları yazdıkça Orman Bakanları ve Bakanlık yetkilileri bizi arayarak bunun teknik açıdan mümkün olmadığını anlattılar ve uçak kiralamanın şart olduğuna ikna ettiler. Kimbilir kaç bin hektar orman yandı? Kimbilir devletin kaç bin dolarları kaybedildi? Bunun mümkün olduğu şimdi anlaşıldı. Kayıpların hesabı son birkaç yılın orman bakanlarına sorulacak mı? Hiç sanmıyorum.
Şimdi benzer bir olay itfaiye erlerinin kıyafet sorununda yaşanmakta.
Durun bakalım kaç görevli kaybettikten sonra akılları başlarına gelecek?