"Yerel devrimcilik"in yerini, "evrensel değişimcilik" alırken...
Artık Dünya o kadar güzel bir yere doğru gidiyor ki, eski kalıplaşmış koşullanmalardan arınıp, "monizm"in evrensel dialektiğini algılayamadıklarından ötürü böylesi bir değişimin tadıyla bütünleşemeyenlere insan üzülüyor.
Ne demektir "monizm"in evrensel dialektiği?
Arz yuvarlağı üstündeki insan yığınlarının da, yerel bölünmüşlüklerden kurtularak, Kozmos'daki sürekli değişim dinamiğiyle ortak bir uyum içine girmeye başlaması demektir...
"Ulus-devlet" modellerinin eski katılığını yitirmesi bundandır.
Yerel köylü yığınlarının tepesinde oligarşik egemenlikler kurarak, bir tür gizli iç sömürge yapılanmasını, ulusal egemenlik etiketiyle maskeleme dönemleri, hukukun evrensel ilkeleri önünde depreme uğramaktadır.
Ve artık "yerel devrimcilik" dönemi kapanmaktadır.
* * *
Bitmekte olan 20. Yüzyıl içinde "yerel devrimcilik" sadece Rusya ve Çin gibi 2 büyük köylü toplumuyla Küba'da sonuca ulaşabildi.
Ve geri kalmış başka köylü toplumlarında da "yerel devrimcilik"e bir özen başgösterdi... Ama hiç bir sonuca gidilemedi.
Şimdi artık bu dönem aşılıyor.
Neden aşılıyor?
Çünkü işçi sınıfına dayalı bir üretim biçiminin yerini, modern teknolojiye dayalı yeni bir üretim biçimi alıyor.
Modern teknolojiye dayalı yeni bir üretim biçimi ise, köylülüğü aşamamış toplumları çok hızlı değiştirip, geliştirme zorunda..
Bu da globalleşme sürecini başlatıyor ve köylülüğü aşma amacındaki "yerel devrimcilik" dönemini kapatıyor.
"Nonizm", "ulus-devlet" modellerini çok aşan evrensel bir değişimciliğin perspektifidir.
"İşçi sınıfı-sermaye sınıfı" donmuşluğunun, ancak evrensel bir işçi sınıfı devrimiyle aşılabileceğini düşünen Marx-Engels, 1848'de "İşçi sınıfı Manifestosu"nu yazmışlar ve şöyle demişlerdi"
"Dünya işçileri birleşiniz. Zincirlerinizden başka kaybedeceğiniz hiç bir şey yoktur."
Soyvet yerel devrimciliğine de vaktiyle Troçki karşı çıkmıştı. Komünizmin evrensel bir değişim süreci olduğuna ve yerel bir çerçeve içinde gerçekleşemeyeceğine inanıyordu Troçki...
Sovyetler kendi özel modelleriyle, burjuva egemenliğine ve kişisel burjuva çıkarlarına göre biçimlenmiş devletlerin yapamayacağı bir aşamayı yaptılar; kişisel çıkar sağlamayan çok önemli yatırımlarla uzay teknolojisinin önünü açtılar.
Sovyetler'in tarihsel misyonu bitmiş, "işçi sınıfı-sermaye sınıfı" donmuşluğu kırılmıştı...
Ve artık globalleşme süreci kendiliğinden başlamıştı.
* * *
21. Yüzyıl globalleşme sürecinin yüzyılı...
Ortak bir anayasa, ortak bir dil, ortak bir para birimiyle dünya vatandaşlığına geçilme dönemi başlamada...
Böyle bir değişim süresi içinde kendi yerel egemenliklerini yitirme kaygısına düşenler, elbet de statükocu olmak zorundalar...
Bunun en tipik örneği Irak'ın Saddam'ı...
Ama çaresiz devrilecektir.
Neden devrilecektir?
Çünkü artık gelişmiş toplumlar, devrimci toplumlar; köylü kalmış toplumlar tutucu toplumlar ayrımına geçilmiştir.
Gerek ABD, gerek Avrupa Birliği globalleşme sürecinin öncülüğünü yapmakta ve tüm yerel egemenlikleri, hukukun evrensel ilkeleri içine almak istemektedirler...
Böyle bir evrensel değişimciliğe karşı çıkan tutuculuğun, ayakta kalma şansı yoktur...
* * *
Türkiye de hamaset ve mistik söylemlerin arkasına sakladığı statükoculuğunu aşacaktır...
Hazine'den geçinme örgütlenmesini küçültecek, ekonomiyi saydamlaştıracak, hukukun evrensel ilkelerini benimseyecek, "pratik zeka" yağmacılığından, beyinsel yaratıcılık aşamasına geçecektir...
Ne zaman mı?
Ne zaman evrensel değişimciler, ulusal egemenlik etiketi arkasındaki statükoculara karşı ağırlık kazanırlarsa...
Globalleşme süreci hızlanıyor, enseyi karartmayın...