Tahkim tartışması
Ortada ilginç bir durum var: Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesinden yana olan ve bu konuda çaba gösteren bazı kişiler, tahkime karşı çıkıyorlar.
Oysa Avrupa Birliği'nin temeli, (diğer konularda olduğu gibi) süreç içinde tek bir hukuk sistemine geçmek; hatta tek bir devlet çatısı altında bütünleşmek.
Bu nihai amacı kabul eden kişinin, uluslararası tahkime karşı çıkması kendi içinde bir çelişki olarak değerlendirilebilir.
Bir başka çelişki de ulusal hukuk sisteminin cezalandırdığı bazı siyasi hareketlerin, bu mahkumiyetler konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvururken, tahkime karşı tavır almaları.
***
Uluslararası tahkimi kabul etmenin en önemli amacı, Türkiye'ye yabancı sermaye akışının hızlanması.
Dünkü Financial Times gazetesinde Leyla Boulton imzasıyla yayınlanan yazıda;
"Türkiye'deki yabancı yatırımın yılda 600 milyon dolar civarında olduğu ve bunun diğer yükselen pazarlarla kıyaslandığında hiç denecek düzeyde kaldığı" belirtiliyor.
Yani dünya ölçeğinde, zaten Türkiye'ye gelen giden, yatırım yapan yok!
Gazeteye göre, uluslararası tahkim ve sosyal güvenlik yasalarının çıkması ve IMF onayı, Türkiye'ye yabancı sermaye akışını çok büyük ölçüde artıracak.
***
Tahkim konusunda bilinmesi gereken bir başka gerçek; İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Amerika gibi bütün gelişmiş ülkelerin bu kuralı kabul etmiş olduğu.
Bazı eski Doğu bloku ülkeleri dışında, tahkimin uygulanmadığı bir ülke yok.
***
Meclis'te tahkime karşı güçlü bir lobi yaratıldığı görülüyor.
Özellikle muhalefet partileri, bu yasanın çıkmasına şiddetle itiraz ediyorlar.
Türkiye'nin diğer tartışmalarında da görüldüğü gibi, bu karşı koyuş büyük ölçüde kimin iktidarda, kimin muhalefette olduğuna bağlı.
Eğer şimdiki muhalefet iktidarda olup da tahkim yasasını getirseydi, bu kez de muhalefet görevini üstlenenler karşı çıkacaktı.
***
Acaba bu kabul ve karşı çıkış tavırlarında, Türkiye'ye akacak olan milyarlarca dolar yabancı sermayenin sağlayacağı komisyonlar mı rol oynuyor diye düşünmeden edemiyor insan.
Özellikle enerji konusunda...
Böyle düşünmemizin nedeni, daha önce yaşadığımız deneyler ve sütten ağzımızın yanıp kavrulmuş olması.
Oysa, yatırımların denetlenmesi ve yolsuzluk yapılmaması tahkimle ilgili bir konu değil.
Bizim iç sorunumuz.
***
Tahkimi de aşan genel sorun, Türkiye'nin dünyayla (yani muasır medeniyetle) bütünleşmeye niyetinin olup olmadığı.
Bu ülkenin demokrasisini, hukukunu, ekonomisini, insan hakları kavrayışını ve politik sistemini çağdaş dünyaya uyarlama mecburiyeti var.
Dünya her gün taşralı bakış açılarını bir kez daha mahkum ediyor.
Bunun sonucu da ortada.
Türkiye'nin 100 milyar doların üstünde dış borcu var ama bu ülkeye yapılan yabancı yatırım yılda sadece 600 milyon dolar civarında.
Bu sayıların çevirisi şu: Özel yabancı sermaye Türkiye'ye güvenmiyor ve güvence almadan bu ülkeye yatırım yapmak istemiyor, başka ülkelere gidiyor.
Bu konuda eleştireceğimiz bir yabancı bize dönüp de: "Geçenlerde trafik yasasını görüşen kendi meclisiniz, polisinize güvensizlik belirtmemiş miydi?" diye sorarsa ne cevap vereceğimiz düşünülmeli.
***
Bir Türk şirketi Bangladeş'e 5 milyar dolar yatırım yapmaya karar verse, ihtilaf durumunda sadece Bengladeş mahkemelerinin kararı ile mi yetinir, yoksa uluslararası bir kurulun hakemliğini mi tercih eder?
İşte bütün sorun bu!