19. Yüzyılın bitimindeki tarihsel fiyaskonun, ikinci bir kopyesini de 20. Yüzyıl biterken yaşıyoruz.
Bütün bu fiyaskoların temeldeki nedenini, İktisat Fakültesi'nin kurucusu Prof. Neumark, daha 1940'lı yıllarda şöyle açıklamıştı:
- Siz "kalite"yi eliyor, "kalitesizi" değerlendiriyorsunuz. Bunun tersini yapabilseniz, siz de çağdaş olabilirsiniz...
Yasemin Çongar da, ABD'den yazdığı bir yazının birinci bölümünü şöyle bitiriyordu:
"... Freedom House kuruluşunun 1998-1999 endeksinde 'yarı özgür' katagorisine sokulan ülkemizin, siyasi haklar ve toplumsal özgürlükler bakımından Güney Afrika, Güney Kore, Hindistan, Arjantin, Brezilya, Rusya ve Pakistan'dan sonra geldiği düşünülürse..."
Ve şimdi de Güngör Mengi'nin dünkü baş yazısından bir alıntı yapalım:
"... 1980 öncesi ülke enerji krizine girmişti.
Uzaydan bakan bir yaratık bile karanlığın programlı olarak dolaştığı bu ülkede işlerin iyi gitmediğini anlayabilirdi.
Türkiye'nin 2000'li yılları aynı kadere mahkum olmamalı.
Yeni yüzyılda iddiasını kaybetmemiş bir ülke olabilmemiz büyük çaplı altyapı ve enerji yatırımları yapmamıza bağlı.
Bunu gerçekleştirecek paramız yok. Çağdışı ideolojik kuruntuların biçimlendirdiği yasalarımız, yabancı sermayeyi de engelliyor.
Biz kapütilasyon kompleksi içinde kavrulurken, yabancı sermayenin kanatlandırdığı İspanya, Yunanistan, Kore, Tayland gibi ülkeler bizi fersah fersah geçti.
Sömürü ve bağımsızlık kaygıları, bizi korumadı, tersine tehlikeleri büyüttü. Yabancı sermaye o ülkelere para, teknoloji, istihdam gücü, üretim ve ihracat yeteneği taşırken, bize borç olarak gelip dünyanın en yüksek faizlerini alıp götürdü.
Onlara kan verdi, bizim kanımızı içti..."
Evet, kim isterse dilediği kadar "Türk'e Türk propagandası" yapa dursun...
Devlet İstatistik Enstitüsü'nün verileri de dahil, uluslararası kuruluşların yaptıkları araştırmalarda ortaya çıkan tabloya göre, Türkiye'de her dört kişiden biri, yani 14 milyon insan açlık sınırında yaşıyor. Güneydoğu bölgesi ulusal gelirin sadece yüzde 5.3'ünü, Marmara bölgesi ise yüzde 36.6'sını alıyor..
Ve de efendim, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Harold Koh, yeni yüklendiği görevin ilk Türkiye ziyaretini, Diyarbakır, Urfa ve Mardin'e yapıyor.
İnsan Hakları'yla ilgili olarak, Başkan Clinton'a vereceği kapsamlı bir raporu hazırlamadan önce, ilk yaptığı bir kaç cümlelik açıklamalarda söylediğine göre, "İnsan Hakları konusunda bazı sorunlar var".
NATO Genel Sekreterliği'ne İngiltere Savunma Bakanı George Robertson getiriliyor..
Bu ne demektir bilir misiniz?
NATO'nun Avrupa kanadının, Avrupa Birliği'nin denetimi altına girmesine ABD'nin göz kırpması demektir.
Türkiye ise NATO'dadır ama Avrupa Birliği'nde değildir. Böyle olunca da, Avrupa Birliği tarafından kendisinden habersiz alınacak kararları, bir NATO üyesi olarak uygulamak zorunda kalacaktır...
Daha da ötesi Avrupa Birliği, silah alımları konusunda ortak karar verecek bir komite kurma hazırlığı peşinde..
Türkiye'nin Avrupa'dan almak istediği silahlar için de böyle bir Komite karar verecek...
İnsan Hakları konusunda Avrupa Birliği ile aramız açık olduğuna göre..
Demek ki, "Türk'e Türk propagandası" yapmaya hız vermek, sorunları çözmeye yetmiyor.
Dışbank Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi Dr. Vural Akışık, Yeni Dünya Düzeni'nin, Türkiye'den neler beklediğini çok güzel özetliyor:
"Devleti küçült. Ekonomik aktivite içinde kamunun rolünü azalt. Saydam ol. Hukuk devleti ol. Politik istikrar sağla."
Ne yapmalı ki, Yeni Dünya Düzeni, bir Türk'ün cihana bedel olduğunu bilmiyor ve öğrenmeye de hiç niyetli görünmüyor...