Baba evine geri dönmek
Baba evinden telli duvaklı ayrılanlardan değilim. Bundan 8 yıl önce okumak için tası tarağı toplayarak bıraktığım baba evine tatilimi geçirmek için döndüm.
Tanıdık seslerden ve mekânlardan uzakta dinlendim. Özlediğim insanları kısa süreler için olsa da görmekten, büyüdüğüm sokaklarda gezmekten büyük mutluluk duydum.
Doğduğum yere, tanıdık, yakın insanlara tarif edilmez bir özlem duyuyorum. Kız-erkek ayrımı yapılmadan, rahat yetiştirilmiş biri olsam da, yalnız olmak ve ayakları üzerinde durmayı başarmak zor. Bunu baba evine dönünce daha iyi anladım. Nasıl rahat ve huzurlu. Çocukluğunun geçtiği sokaklarda gezmek, eski yüzleri görmek insana yaşadığını hissettiriyor. Bunlar herhalde aidiyet duygusuyla ilgili. Yahudiler, "İnsanın karnının doyduğu yer vatanıdır" derler, ama bana pek öyle gelmiyor.
Kuşkusuz özgürlüğün, kendi ayakları üzerinde durmayı başarmanın keyfi başka ama, "baba evi ne rahatmış" demeden de edemeyeceğim.
Çevremde ailesi ile birlikte oturan arkadaşlarımın çoğu yalnız yaşamayı hep özenerek, ballandıra ballandıra anlatırlar. Ben de onlara şunları söylerim:
- Eve gittiğinizde kapıyı anahtarla açmak yerine, zili çalıp girmenin tadını çıkarın. Evde sizi birilerinin bekliyor olmasının keyfi bambaşka.
- Apartmanınıza girmeden önce kafanızı kaldırıp evinizin penceresine baktığınızda evinizin ışığının yanıyor olmasının, evin içinde yaşanıyor olmasının değerini bilin.
- Ne yemek yapacağınızı düşünmeden, sevdiğiniz yemeklerin önünüze gelmesinin tadına varın.
- Moraliniz bozuk olduğunda sizi dinleyecek birilerinin evde beklediğini bilmek güzelliğini unutmayın.
- Evdekilerle kavga etseniz de tartışsanız da onlar aileniz. Birbirinizin her türlü kaprisini çekip kısa süre içinde unutuverirsiniz.
- Baba evinde koşulsuz bir sevgi var. Ailenize kendinizi anlatmak ya da kabullendirmek zorunda da değilsiniz.
Kısacası, babamın minik ve biricik kızı olmak ne güzelmiş. Ailenizin yanındaysanız kıymetini bilin.
Mutlu aşk yoktur
Kadınlarla ilgili yazılar yazınca, kadınlar hemen sizi dert ortağı yapıyor. Aslında bu sözler erkekler için de geçerli. Bu yüzden tatil süresince uzaktan yakından birçok insanın ikili ilişkileri üzerine derin sohbet etme fırsatı da buldum.
Kadın-erkek çifti galiba en yüce çift. Eski arkadaşlar, yakınlar, akrabalarla sohbetlerde "mutlu aşk yok" herhalde diye çıkarımlarda bulunup sohbetleri noktaladık. Bir zamanlar Aragon'un ünlü şiiri "Mutlu Aşk Yoktur"u sevdiği kadın Elsa için yazdığını sanıyordum. Şiirden aklımda kalan da yalnızca "Mutlu Aşk yoktur" dizesiydi. Aragon, "Mutlu Aşk Yoktur" derken, işgal yıllarında Fransa'da aşk yaşamanın zorluklarını anlatmak istemiş. Vatan aşkını yüceltmiş.
Her ne olursa olsun, benim aklımda yine "Mutlu Aşk Yoktur" şiiri var. Deniz, güneş ve İzmir sanki daha aşka dönük. Buralarda herkes, "birileri" için var gibi. "Benimkisi" diye başlayan konuşmalar daha fazla. "Benimkisi"nden kaynaklanan sorunlar da.
"Seni üzsem de, sen hep gül" diyen sevgiliye bir yanıt gibi Aragon'un dizeleri.
"Bir tek aşk yoktur acıya garketmesin
Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara
Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda
Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da
Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmesin
Mutlu aşk yoktur ama
Böyledir ikimizin aşkı da"
Gündüzü mezarlık, gecesi gerdanlık
Tatilde, Murathan Mungan'ın "Üç Aynalı Kırk Oda" kitabını okudum. Mungan'ın bu kitabını çok beğendim. Bundan 2 buçuk, 3 yıl önce ilk kez Mardin'e gittiğimde yanımda Murathan Mungan'ın olmasını istemiştim. Mungan'ın anlattığı taş evler ve yöre insanları içime işlemiş, çok duygulanmıştım. Mardin için söylenmiş bir söz var, "Gündüzü mezarlık, gecesi gerdanlık" diye. Mardin'in ışıkları gece pırlanta bir gerdanlığa benziyor. İzmir'in yakıcı sıcağı altında kitabı okurken, özellikle son öyküde hep Mardin'in pırıltılı ışıkları gözümün önüne geldi. Mardin'in taş evlerinin serinliğini düşledim.
Kitabın ilk öyküsünde başka bir gezegene giden ve aşık olan kadın starı okurken, aslında bu dünyada çoğu zaman başka yaşamlara ışınlandığımızı düşündüm. Mardin'de farklı, İzmir'de farklı yaşamlar... Bunları tadabilmek çok güzel.
COLETTA DOWLING DİYOR Kİ;
"Öğrendiğim bir şey varsa o da, özgürlüğün ve bağımsızlığın başkalarından alınamayacağı, sadece yoğun emekler sonucu içeriden geliştirilebileceğidir."