"İnkar mümkün mü?"
Onceki gün bu sütunda yer alan "Atatürk ve Hz. Muhammed" başlıklı yorum üzerine Abant Platformu'nun "Din ve Devlet İlişkileri" komisyonunun başkanı Prof. Dr. Niyazi Öktem ilginç bir yazı gönderdi.
Bu yazıyı yayınlamadan önce bir gözlemimi aktarmak istiyorum:
Son iki haftada bu konuda yazdığım birkaç yazıya ilişkin gelen faks ve elektronik posta mesajlarının sayısına ve içeriğine bakınca, meseleye duyduğumuz aşırı "ilgiye" ters orantılı bir "bilgiye" sahip olduğumuz ortaya çıkıyor. Mesaj gönderenlerin çoğu, şu ya da bu yönde tepki verirken, yazıdaki belgeleri hayretle (ve kuşkuyla) karşıladığını da ekliyor. Bense her köşe başına bir özlü sözünü astığımız liderin, okullarda okutulsun diye kaleme aldığı ders notlarının nasıl yıllarca böyle gözlerden uzak tutulabildiğine şaşırıyorum.
Belgelerden çok önyargıların öne çıktığı bu tartışmanın, bu sütunun çerçevesine sığmayacağı muhakkak. O yüzden konunun, bilimsel bir araştırmanın ya da arşiv bilgilerine dayalı bir belgeselin başlığı olması gerektiğine inanıyorum.
Prof. Öktem'in açıklaması, meseleye bilimsel bir çerçeveden yaklaştığı için önemli... Halen Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Öktem, "Görüşlerine katılmamak olanaksız" diye başlayan yazısında "Her yerde Atatürk'ün referans kaynağı olarak gösterilmesi hususunu eleştirmene de yerden göğe katılıyorum" diyor. Atatürk'ün "Vahiy ve Hz. Muhammed" konusunda yazdıklarına ilişkin özetle şu saptamaları yapıyor:
"Atatürk, tıpkı benim kuşağım ve daha öncekiler gibi Aydınlanma çağı düşüncesinin etkisindedir. Diderot'nun tanrı açıklaması, Cumhuriyet aydınının inanç boyutunu biçimlendiren temel faktördür. 'Deizm' diye adlandırılan bu bakış açısı, yaratan bir gücün varlığına inanır, ancak dinleri ve peygamberleri reddeder. Rasyonalist ve pozitivist bir yaklaşımdır bu... (..) Bu bakış açısı içinde olanlar kuşkusuz vahiye de inanmayacaklardır. Teorik ve akıl verilerinde vahiye yer yoktur.
Atatürk sosyal bilimlerin öneminin farkındaydı. Sosyal bir olgu olan dini de bu bakış açısı içinde ele almıştı. Başarılı bir devlet adamı, özde ahlak ve insani değerleri savunan dinin özüne karşı olamaz. Yoz kurumları yok etmek her ilericinin, her devrimcinin başlıca uğraş alanıdır".
***
Mustafa Kemal, Şehberderzade Ahmet Hilmi'nin "Allah'ı inkar mümkün müdür" adlı kitabını okuduğunda 35 yaşındaydı.
19 Kasım 1916 Cumartesi gecesi Doğu cephesindeki bir çadırın içinde altını çizerek okuduğu bu kitaptan çok etkilenmiş ve ertesi gün not defterine şunları yazmıştı:
"Allah'ı İnkar Mümkün mü?' eserini bitirdim. Bütün filozofların, çeşitli dinlere bağlı olan natüralistlerin, akılcıların, materyalistlerin, hukukçuların, düşünürlerin, tasavvufçuların tümü, ruhun var olup olmadığını, ruhun ve maddenin bir ya da ayrı olup olmadığını, ruhun kalıcı olup olmadığnı inceliyor."
Bir dünya savaşının tam ortasında kendi teorik yapılanmasını inşa etmeye çalışan bu genç adam, kitabın açtığı tartışmayı böylece özetledikten sonra kendi tavrını şu cümleyle ortaya koyuyordu:
"Bu incelemelerde, bilim ve fenne dayananlar kabul edilebilir".
Tarihçi Şerafettin Turan'a göre bu kitap "Atatürk'te devrimci görüşler uyandırmış"tı. (Atatürk'ün Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar Düşünürler, Kitaplar, TTK Yayınları, Ank. 1989) Okudukça, "hayatta en hakiki mürşidin ilim olduğuna" inancı pekişiyordu. Kitapta, "August Comte ve Düşüncesi" başlıklı bölümde dini ideolojiye karşı fen bilimlerinin geliştiği yeni çağın düşünürü olan Comte tanıtılıyordu.
Atatürk, Fransız aydınlanmasının diğer düşünürleriyle çoktan tanışmıştı. Rousseau'yu Harbiye'den biliyordu. Onda derin izler bırakan Voltaire'den metafiziğe karşı bilimin ve aklın üstünlüğünü öğrenmişti. Voltaire, Hıristiyanlığı ilerlemenin baş düşmanı olarak görüyor, Kitab-ı Mukaddes'i yorumlamaya çalışıyor, kiliseyi alabildiğine eleştiriyordu.
Atatürk'ün 1930'larda yazdıkları, bu aydınlanma ışığının izdüşümleridir.
***
İstanbul'dan bir okurum, geçen yazımda söz ettiğim, Atatürk'ün kaleme aldığı tarih kitabının 1931'deki baskısının, öğretmen olan dedesinden kendisine miras kaldığını bildirdi.
O kitabın bir tıpkı basımı yapılsa ve okullarda din derslerinin tartışıldığı şu günlerde (vazgeçtim tarih ders kitabı olarak okutulmasından) hiç olmazsa "kaynak kitap" olarak müfredata konsa ne ilginç olurdu kimbilir...?
Toplatılmayı göze alarak "Atatürk'ün tarih kitabı"nı yayınlayacak bir yayınevi var mı acaba?