İstemezükçüler gene iş başında!.
Kim bunlar? Türkiye'nin altına dinamit koyma yetkisini bunlara kim verdi? Osmanlı'yı yıkan istemezükçü zihniyeti, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti bütün dünya ile beraber 2 binli yıllara girerken, hortlatan bu kişiler ne istiyor, neden istiyor ve neden herkes bunları seyrediyor?
Yıllardır izliyorum, yazıyorum, son olarak geçen hafta Gözlem Gazetesi'nde Öcal ağbimin "İhanet" başlıklı yazısında yeni yeni marifetlerini okudum.
Ülkenin gelişmesi, ülkenin ekonomisi, ülkenin sosyal hayatı, Ege'nin ve İzmir'in çağdaşlaşması için atılan her adıma, yapılan her işe karşı çıkanlar, bu defa da yapacaklarını yapmışlar.
Kendi kendilerine "halkın avukatları" adını takan bir grubun, SİT kurulları ile elele vermesi ve maalesef idari yargının da, bu "istemezükçü" zihniyete yeşil ışık yakması sonucu yüzlerce milyon dolarlık yatırımlar durdurulmuş, hatta "yıkılacak" talimatları ile karşı karşıya kalınmış.
Dünya iş merkezleri, oteller, yollar, viyadükler tehlikede!.
İzmir'in nefes alması, bir dünya kenti haline gelmesi istenmiyor. Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Burhan Özfatura'nın İzmir'de beraber yaptığımız bir gezide iftihar ederek gösterdiği her yenilik her çağdaşlık adımına "dur" diyen bu zihniyete, "dur" diyecek bir yetkili çıkmayacak mı?
"Güzergahta bir iki tane tarihi taş bulunuyor" gerekçesi ile "Metro inşaatı, kazma kürekle yapılacaktır" kargaları güldüren karara varan SİT kurulları ile Türkiye nereye gidecek?
Zaman tünelinde kalanların, çevre ve tarihi gelişme ile çağdaşlaşmanın gerekleri arasındaki dengeden ve uzlaşmadan haberi olmayanların masa başında aldıkları kararlar ile, devletin devamlılığı, devlete güven ilkeleri nasıl bağdaşacak?
İşte benzer bir skandal da Bodrum'da ortaya çıktı!
Yabancı sermaye Türk Devletine güvenmiş, gelmiş. Milyonlarca dolar harcayarak oteller yapmış!
İş bitmiş, işletme müşteri kabul etmeye başlamış, o da ne?
Kerameti kendinden menkul 4-5 kişi bir araya gelip, "Buraları SİT alanıdır, çivi çakılamaz, yapılanlar yıkılacak" deyiveriyor.
Peki ama şimdiye kadar aklınız neredeydi?
Adama önce yaptırıp sonra yıktırırsan yabancı sermaye bir daha gelir mi?.. Sonra "Kahrolsun Tahkim!.."
Yok yahu..
İzmir'de milyonlarca metrekare alanı, üzerinde yüzlerce milyon dolarlık yatırımlar, hem de bütün izinler alınıp başlatılmışken, neredeyse işlerin sonuna gelinmişken çıkıp "Burasını SİT ilan ediyorum, bu inşaatlar yıkılacak" kararı almanın ne anlama geldiğini anlamak için fazla zekaya gerek yok.
Bunlar içerideki yatırımcılara da özellikle dışyarıdaki yatırımcılara da "Ey sizler, Türk Devletine sakın olaki güvenmeyin ve böyle yatırımlara girişmeyin. Milyonlarca dolarınız boşa gider, toprağa gömülür, tası tarağı toplar gidersiniz" mesajları vermek istiyorlar.
Türkiye'yi dünyaya kapamak ve o yokluk yıllarının ünlü "muzu hurmayı bırak, kendi üzümünü ye" şarkıları söylediğimiz "Yerli malı haftalarının" günlerine geri götürmek istiyorlar.
Ülke gırtlağa kadar iç ve dış borç içindeyken, vergi gelirleri devletin borçlarının faizlerini bile ödeyemeyecek hale gelmişken, toprağın altındaki "Altını, gümüşü" çıkarttırmamak için her şeyi yapanlar bunlar. Nükleer santrallere karşı çıkanlar bunlar. Türk sanayisinin can damarı olan her türden enerji yatırımlarının durdurulması için her engeli çıkaranlar bunlar.
Ne yazık ki, devlet devletliğini gösteremiyor ve "istemezükçü"lere tıpkı Osmanlı'nın son devirlerindeki gibi boyun eğiyor."
"Amme yararı yok" gerekçesiyle, ülkenin en çağdaş ve en ileri imkanlarıyla donatılmış ve donatılacak olan üniversitelerini yıkmayı kalkan zihniyete yıkımlarla gelecek amme zararını bile anlatamayan bir devlete, bilmem ki ne demeli?
Ülkenin bu üniversitelerle yüzlerce, binlerce parlak, çağdaş beyin kazanmasındaki amme menfaatının farkında dahi olmayanlara bu ülkenin kaderini teslim edip, rakı masasına çöküyoruz:
"Ne olacak bu Türkiye'nin hali.."
21. Yüzyıl Mülkiyesi!..
Nasıl keyifle okudum her satırını Celal Göle Hocamın yolladığı faksın..
Prof. Dr. Celal Göle, Mekteb-i Mülkiye-i Şahane'nin dekanı..
Yeni Mülkiye'yi anlatıyor bana..
Yılda tüm bölümlere 800 kişi alınırken, büyük uğraşlar sonucu 350'ye indirilmiş.. Böylece ortalama 60 kişilik sınıflar oluşmuş.
Biz 175 kişi girdiğimizde, Siyasal'a, ağabeyler "Bu işin de cılkı çıktı" demişlerdi.. Sonra ne tavanlara vurdu o rakam.. Vurdukça da, hem öğrenci, hem eğitim kalitesi düşmeye başladı.
Bu 60'ar kişilik sınıflarda seçme sınavlarının en üst düzeyindeki öğrenciler okuyorlarmış.
Mezunlar meslek giriş sınavlarında en parlak sonuçları alıyorlarmış.
Yabancı dil, hem hazırlık sınıfında, hem de dört yıl boyunca, mesleki yabancı dil olarak okutuluyormuş.
Tuvaletler hariç her odası İnternet'e bağlıymış.
Öğrenciler için üç adet İnternet labratuvarı varmış.
Kütüphane baştan aşağı yenilenmiş. Dergiler günü gününe geliyor, kitaplar yurtiçinden dışından düzenliğ alınıyormuş.
20 bin üzerinde kitap İnternet'e yüklenmiş.
140 yıllık tarihte ilk defa bütünleme sınavları kaldırılmış. Çağdaş eğitim ve öğretim sistemleri getirilmiş.
Kampus çağdaş çevre düzenlemeleri ile yeniden yapılanmış.
Celal Hocam "Mülkiye 21. Yüzyıla hazırdır ve bugünkü çağdaş konumunu sürdürdüğü sürece, geçmişte olduğu gibi gelecekte de her türlü akademik rekabete açık olacaktır" diyor..
Nur ol Hocam..
Yüreğime ne sular serptin bilemezsin..
Ama benim gönlüm 21. Yüzyıl Mülkiyesi'ni Cebeci'de mahalle arasına sıkışmış bir fakülte değil, ormana çevirdiği bir bozkırın ortasında, bir Bilkent, bir ODTÜ gibi yerleşim düzenine ve düzeyine sahip bir Siyasal Bilgiler Üniversitesi olarak görmekte yatıyor..
Erdal Batmaz, sen otur oturduğun yerde..
"Hiç kimse Mülkiye'yi benin kadar sevemez" demeyen, diyemeyen Mülkiyeli olamaz bir defa.. Sen daha onu anlamamışsın. Her Mülkiyeli böyle demeli.. Der zaten.
Sevmek, eğer eleştiriyi önlüyorsa, gerçekleri görmeyi ve söylemeyi engelliyorsa eğer, "Yoz" sevgidir. Çünkü yozlaşmaya götürür.
Ertekin'e gelirsen eski günlerdeki gibi, sana biraz Mülkiyeliliği anlatırım, yeni baştan.. Sen de bana Nakkaştepe masalları anlatırsın ki, sana güvenip kefil olarak çağrı yaptığım Mülkiyelilere, havuzun yıllardır niye açılmadığını nakleder, mahcubiyetin birazcığını senin üzerine atarım.. Tamam mı?..
Sonra da Türkiye'nin nerdeyse unutmaya başladığı Mülkiye Marşını söyleriz belki..
"Ey vatan gözyaşların dinsin,
Yetiştik çünkü biz!.."
İhbar!..
RTÜK'e ihbar ediyorum.. Resmen, alenen..
Bazı televizyonlar anahaberlerinde seyircilerini aldatıyorlar.. Yayıncılık ahlakını ayaklar altına alıyorlar. Yanlış izlenim uyandırıyorlar.
Bir görüntü haberde anlatılan olayın görüntüsü değilse, üzerine "Arşiv" diye yazılır..
Yazmıyorlar.. Arşivden çıkardıkları, o günün haberi ile uzaktan yakından ilgisi olmayan görüntüleri kurgulayıp, haberin filmi gibi seyirciye yutturmaya teşebbüs ediyorlar. Yutan yutuyor da..
RTÜK, bu tehlikeli aldatmaca ile uğraşmalı. Önüne geçmeli..
Seyirciyi aldatmak, yayıncılık habercilik ahlakına ihanet etmek.. Bunlardan daha büyük suç olur mu, zırt diye, pırt diye ekran karartan RTÜK üyeleri?..
Yalan görüntü, yalan haber demektir, RTÜK üyeleri..
Ekranı her gece "Yalan"a boyuyorlar. Siz de göz yumuyorsunuz!..
Tavuk!..
Efendim, lafı eden Samuel Butler diye bir Amerikalı..
Yorumunu, Seda Güler'e bırakıyorum..
Anlattığımız fıkralara yorum getiriyor, bu ciddi ciddi edilmiş lafı herhalde göz ardı etmez!..
"Tavuk, bir yumurtadan, bir başka yumurta elde etme sürecinin adıdır."
Ne demek yani bu Seda, Allahını seversen?..
SEVDİĞİM LAFLAR
Bir zamanlar dilenci olandan dilenme. Bir zamanlar uşak olana uşaklık etme.
Çin deyişi
TEBESSÜM
- Ampülü takmak için kaç erkek gerekir?.
- Üç.. Biri takmak, ikisi "Bakın nasıl takıyorum" övünmelerini dinlemek için..