1940-50'ler: Christian Dior'un, 1947 'de tanıttığı Corolle koleksiyonunda, göğüste tepeden inen tek sıra düğmelere, volanlı eteğe sahip ceketi ve dümdüz, dar, siyah eteğiyle dikkat çeken, metrelerce yün kullanılarak imal edilen Bar gibi takımlar, gelecek on yılın görünümünü belirledi. Abartıdan tiksindiğini söyleyen Chanel'in dönüşü muhteşem oldu. Ancak, Chanel'in II. Dünya Savaşı sırasında Alman bir subay ile yaşadığı ilişkiyi affetmeyen Fransız basını, onu fena halde aşağılıyordu. Chanel, Amerikalı dergi editörleri ve mağaza sahiplerinin verdiği destekle, bugün klâsikler arasında andığımız çizgisini, kısa bir zaman içinde uluslararası moda dünyasına kabul ettirmeyi başardı.Bu arada Dior, Balenciaga ve Givenchy gibi isimler de kendi tayyör ve takım çizgilerini yaratmışlardı.
1960-70'ler: Yves Saint Laurent, el örgüsü dik yaka kazaklarla tamamladığı deri takımlarla, sokak şıklığını podyumlara taşıdı. Andre Courreges'nin diz üstü etekleriyle büyük sansasyon yarattı. Bir kadının dizlerinin, bedeninin en çirkin bölgesi olduğunu iddia eden Chanel, neredeyse bir on yılını, "kadınlardan nefret ettikleri için kadınların dizlerini sergileyen böylesi çirkin tasarımları piyasaya süren 'sadist' erkek modacılarla" savaşmaya vakfetti. Mary Quant 1965 yılında mini eteği dünyaya tanıttarak moda tarihine geçti. Kraliçe'nin elinden OBE ödülünü almaya Buckingham Sarayı'na gittiğinde, Quant'ın üzerinde yine bir mini etek vardı. Yves Saint Laurent, 1966 sonbahar-kış koleksiyonunda, büyük sükse yapan Le Cimoking'i, dünyaya takdim etti. Erkek smokini, altında etekle tamamlanarak 20'li yıllardan beri giyiliyordu. Le Smoking ise, erkeklerin smokinini, kadınların üzerine geçiriyordu. 1969, yine Saint Laurent için zaferlerle doluydu; Saharienne isimli safari takımlarını piyasaya sürdü. 70'li yıllarda, takım elbiseler kadınlar tarafından reddedildi. Ken Taka da Japon iş kıyafetlerini, Batı formlarıyla birleştirip yepyeni bir tarz yarattı. 1977 yılında, Woody Allen'ın "Annie Hall"u, Hollywood'u olduğu gibi, moda dünyasını da salladı. Annie Hall'u canlandıran Diane Keaton, karşı cinsten ve kesinlikle farklı beden ölçülerine sahip birinin gardırobundan çalınmış intibaı uyandıran, Ralph Lauren marka giysileriyle büyük olay yarattı.
1980-90'ler: İlk kez 1975 yılında sade renklere prim veren tarzıyla "âlem"e yumuşak iniş yapan Giorgio Armani, Richard Gere'nin başrolü oynadığı "Amerikan Jigolo" filmi için hazırladığı gardıropla olay yarattı. Kısa zamanda, "sessiz iktidar"ın temsilcisi olan bej renkli Armani takımlar, bütün yöneticilerin ve saygınlık arzulayan şehirlilerin üzerindeydi. Ronald Reagan'ın eşi Nancy, Carter'ın mülayim eşinin tersine, kuvvetli bir görünüme sahip olmasını sağlayan Galanos ve Adolfo imzalı takımları tercih ediyordu.
Gerisi de zaten tarih... Günümüzde kadının toplumdaki yerini tartışmaktan ziyade, insanlığın gidişatından bahsediyoruz. Gerek tekstilde, gerek kozmetikte, her açıdan moda, her geçen gün biraz daha androjenik bir durum arzediyor. Kadınların takım elbiseyi erkeklerden çalmalarının üzerinden neredeyse üç asır geçti. Bu aralar "iktidar"ın pantolon giymekle elde edilmediğini bilen erkekler, kadınların gardırobunun en "feminen" parçası eteğe göz dikmiş durumdalar...