Genç hanımlar da genellikle aynı kanıda...
Bulan buluyor şekerim, yapan yapıyor şekerim...
Ancak bir olasılık daha var; sade zekanı değil, kıçını dahi kullansan; vazgeçtik servet sahibi olmayı; orta krat bir geçim parasını bile sağlayamamak...
Bulan buluyor şekerim...
Ya bulamayanlar ne oluyor şekerim?
Kara bahtım kör talihim şekerim...
Hayata pratikten bakma modasının faturası ağır geleceğe benzer... Yaşı 30'dan küçük 40 milyon genç yaşıyor Türkiye'de...
Önümüzdeki 10-20 yıl içinde bunların yüzde kaçı servet sahibi olabilecek ki?
Bir de tosun gibi havalı bir servet sahibi olayım derken, hamamda nalınları kayıp, mastürbatör bir körün kucağına peştemalsız düşenler var...
Hayata pratikten olta atma meraklıları arasında, ziyan zebil olmuşların oranı ne kadardır acaba; hiç merak ettiniz mi?
Açıyı biraz daha genişletelim ve 20. Yüzyıl biterken, nüfusunun içi fıkır fıkır pratik zeka kaynayan Türkiye'yi ele alalım...
Türkiye, "hayat kalitesi" sıralamasında, Kanada'nın 80, Yunanistan'ın da 60 basamak altında giriyor 21. Yüzyıla...
Oysa yüz yıl boyunca ne kadar da çok hamaset nutku söylenmişti...
O kadar çok nutuk söylenmese de; gerek hayat, gerek insan kalitesi açısından, ancak bu kadar düşülebilirdi alt sıralara...
Son yüzyılda nüfusun yüzde kaçı üniversitelerde beyinsel bir hazırlıkla başlayabildi hayata?
Vazgeçtik üniversiteleri, orta öğrenimden geçmişlerin nüfusa oranı, yüzde ne kadar oldu 20. Yüzyılda?
Adam başına düşen okuldan geçmişlik süresi 4 yıl bile değil...
Ve son modaya göre zekanı kullanacak, tosun gibi havalı bir servet sahibi olacaksın..
Ya olamazsan?
Kara bahtım kör talihim şekerim...
Bize göre hesabı daha gerçekçi yapmakta yarar vardır. Son 50 yılda tüm dünyada Eczacılık Fakültesi'ni bitirenlerden yüzde kaçı; Türkiye'de yüzde kaçı zor durumda kalmıştır?
Son 50 yılda fakülte mezunlarının durumuna hem dünyada, hem Türkiye'de bakmak; ola ki, genç insanlara çok daha sağlıklı ve güvenli pencereler açar ilerde...
Bir de tabii insanın kendi yüreğini şöyle bir yoklaması var; eğilimleri nereye dönük; hukuka mı, tıbba mı, arkeolojiye mi? v.s...
Sonra biraz da, daha önce yetişmiş büyük hukukçuların, doktorların, arkeologların biografilerini incelemeli...
Adamlar nelerle uğraşmış, nelerin üstesinden gelmişler...
Aynı yarışlara girme coşkusu kabarmalı insanda...
Zekanı kullanıp tosun gibi havalı bir servet sahibi olma ruleti oynamayı çok aşar böyle bir coşku...
Ne yazık ki Türkler bu tür coşkuların tadıyla bir türlü bütünleşemediler..
O nedenle de ne fonografı ilk icat edenlerden olabildiler, ne antibiotiği ilk bulanlardan, ne de Uzay'a ilk gidenlerden...
Oysa bitmesine 160 gün kalan 20. Yüzyılda, ne kadar da çok hamaset nutku söylenmişti...
O nutuklar söyleyenlerin mi işine daha çok yaradı, yoksa dinliyenlerin mi?
Ona da siz karar verin...