Mücadele başladı, dakikalar geçti ve bu tribündekiler sarı kırmızılıların gömleklerini Florya'da unutup, Ali Sami Yen'e geldiğini düşünmeye başladı...
Neden? Çünkü yıllardır lige iyi hazırlanmayan Beşiktaş, bu kez çok sıkı bir çalışma devresi geçirmişti. Serdar'ı ve Fevzi'yi bir kenara bırakırsak takımda herkes koşuyordu...
Koşmak, futbolda sorunların üstünü örtmek, delikleri tıkamak için en akıllı tercihtir. Şimdi karşılaşmaya biraz daha yakından bakalım:
G.Saray maça esas 11'iyle başlarken, Beşiktaş yine oyuncu denemeyi seçmişti. G.Saray'ın kulübede oturan 12, Beşiktaş'ın 7 futbolcusu vardı.
Anlaşılan Briegel ilk devre 'Almanlar olmadan sağlam savunma yapabilir miyim?' diye merak etmişti. Defans sağlamdı ama heyecanlıydı... 38. dakikada Emre'yi çıkartıp, Schaefer'i almak zorunda kaldı.
Beşiktaş'ın Serdar'ı kazanmak için yıllardır gösterdiği ısrar gerçekten anlaşılır gibi değil. Üstelik Serdar bu ısrarın değerini bilmiyor...
Atilla Birlik, sert yapılı ve çalışkan bir futbolcu. Hem savunmada, hem de hücumda etkili. Ancak 32, 43 ve 49. dakikalarda Taffarel ile karşı karşıya iken kaçırdığı golleri acemiliğine vermek doğru olur mu bilmiyorum.
Artık Beşiktaş teknik yönetimi, kaleci Fevzi'ye oyunu şişirme topla başlatmanın takımına zarar verdiğini anlatmalı...
Sahanın en 'aklı başında' futbolcusu Sellami'ydi. Yöneticiler ve 'futbol alimleri!' bunu önemsemeyebilir ama maç içinde aklı başında kalmak çok önemli bir meziyettir.
Hagi'nin Emre'ye çok şey öğrettiği belli. Ama eliyle boş ağlara top atmasını göstermesine karşın, Emre'nin topu ağabeyinin üzerine, dolayısıyla onu marke eden rakibe atmasını izlemek ilginçti.
İki maç izledik. Düşünüyordum; 'Beraberliğe üç puan verileceği yalanına bu futbolcuları kim inandırdı' diye, tam o sırada Hakan Ünsal'ın golü geldi.